Paylaş
“Sen istediğin kadar sakladım san izini. Birileri hep görecek yaranı”
Suskunlar
Kimimiz için 3’ünde başlıyor hayat. Sokakta mendil satarak. Kimimiz biraz daha şanslı. İlkokula gidiyor el bebek gül bebek. Kimimiz üvey. Kimimiz evlatlık. Kimimiz yetimhaneden. Çoğumuz ana kucağından. Büyüyoruz. Yuvarlanıp gidiyoruz.
Yolculuk zor. Yolculuk debdebeli. Karşımıza çıkan engellerin haddi hesabı yok. Bazen bir adam yakıyor canımızı. Kimi zaman en sevdiğimizin çaresiz hastalığı. Bazen, terkediliş. En kötüsü unutuluş. Sevdiğimiz başkasının oluyor bazen, o başkasının yüzünde bizim eski gülümsememiz. Babamızın kanser haberini alıyoruz ona söyleyemeden. Felek hep elinde bir bıçak. Neresini deşsem şunların diye dört dönüyor çeperimizde.
Dört bir yanımız yara doluyor büyüyüp de kemale erene kadar. Sonrası hep bir yaranı saklama telaşı. Ama öyle bir an geliyor ki; bir tek şarkı, bir çift bakış, bir dokunuş. Kabak gibi açığa çıkıyor en derine gömdüm sandığın yara. İnsanlar güneşe bile çıplak gözle bakamazken senin yaranı görmek için sıraya giriyor.
Hepimizin var o yaralardan, biliyor musun? Hepimizin en derini onulmaz yaralarla dolu.
Ne yaralar vazgeçiyor bedenden, ne beden dünyadan. Yapacak hiç bir şey yok çünkü düttürü dünya yine de güzel.
Yaralarla birlikte bir şey daha koyuyor içimize yukarıdaki büyürken. Yaşama sevinci. Neye seviniyorsun, bu nasıl bir sevinçtir. Belli değil. Ama güzel bir şey gördüğünde, bazen bir tek şarkıda, bazen bir çift bakışta, bir dokunuşta, hiç görmediğin bir yeryüzü parçasına adım attığında; yaralar kapanır gibi oluyor.
Bir sevinç kaplıyor ki içini sorma gitsin. Sanki o yaralar hiç açılmamış. Sanki o sözler hiç söylenmemiş. Sanki o yürek hiç yırtılmamış. Ulen diyorsun kadere bak. Daha dün kalbimin ortasında bir bıçakla geziyordum. Bugün her yer deniz derya. Nasıl oluyor da oluyor anlamıyorsun.
Anlamaman için buradasın. Anlamaya çalışmak için. Anlamayı öğrenmek için. Acı da tatlı da bu hayatta. Sabretmek için buradasın. Kendini bulmak için. Yaralarını iyileştirmek, yeni yaraları şefkatle karşılamak. Bu arada,
iki arada bir derede, başkasının da yarasını sarmak için.
Hiç bir şeyden utanma. Yara da sensin, bıçak da. Gülün sapı da senin iki dudağının arasında, açacağın yaranın bıçak sapı da. Yaralar kapanır. Yerine yenileri açılır. Yapacak bir şey yok. Ömür törpüsü diye yazılır, hayat diye okunur.
Pilot alkışlama geri gelsin!
Ben çocukken milyonda bir uçağa binerdik. Uçak durunca alkış kıyamet pilota ve uçuş ekibine kıymet verirdik. Büyüdük fırt fırt uçar olduk. Alkışlamayı unuttuk. Burnumuz büyüdü azıcık. Geçen hafta –nedense- bir uçak dolu turist; İzmir’den İstanbul’a uçuyoruz. Üstelik turistler bir grup değil. Hepsi ayrı ayrı memleketlerden. Hava yağmurlu, pist ıslak. Pilotumuz yağ gibi indi. Turistler alkış kıyamet. Sahi biz canımızı emanet ettiğimiz pilotları alkışlamayı ne zaman unuttuk?
Paylaş