Paylaş
Güneş mi açtı, yağmur mu yağdı, hava mı soğudu, bahar mı geldi, kış mı geçti... Hepsi şahane üşengeçlik sebeplerimiz.
Misal, buzdolabındaki sebzeliğe eğilmek yerine, terliğimizin ucuyla ittirerek kapatmaya bayılırız. Elektrik, su, doğal gaz faturalarını tarihi geçtikten ve hizmet kesildikten sonra yatırmak en sıradan alışkanlıklarımızdandır. Tüm bunları otomatik ödemeye bağlatmaya bile o kadar, ama o kadar çok üşeniriz ki, o faturalar hep baş ağrısı yapar bize.
İstanbul’da birbirine en uzak semtler Beylikdüzü ile Dragos iken örneğin; bizde Alsancak’tan Karşıyaka, “ohooo şimdi kim oralara gidecek”tir.
Ege’de üşenmek, “bize gelsene” derken, “bakkaldan da 2 ekmek, 1 yoğurt alıversene” demek.
Ege’de üşenmek, servis görevlisinin eğer siz hala masada miskin miskin oturuyorsanız, masayı toplamaya bile gerek duymaması demek.
Ege’de üşenmek, bugünün işinin yarına bırakılabilecek opsiyonu varsa yarına, hatta öbür güne bırakılması demek.
Ege’de üşenmek, toplantı tarihini yarına değil, haftaya vermek demek.
Ege’de üşenmek, sırf üşendiğin için İstanbul’a taşınmamak demek.
Günlerden bir gün, hiç “üşenmeyip” dakika tuttum.
İstanbul’da olduğum günlerden birinde, sabah iş saatinde, vapurla Kadıköy’den – Beşiktaş’a geçmem gerekti. Merak bu ya, açtım cep telefonunun kronometresini. O koca vapur toplam 2,5 dakikada boşaldı.
İki gün sonra bu kez mekan, İzmir Pasaport İskelesi. Karşıyaka - Pasaport seferi ve sabahlardan mesai saati. Kadıköy vapurunun 4’te 1’i kadar kalabalık olan canım Pasaport vapuru yaklaşık 7 dakikada boşaldı.
“Seviyorum seni İzmir” deyip kronometreyi kapattım.
Ege’de üşenmek, son dakikaya kadar evden ya da iş yerinden çıkmaya üşenip gecikince suçu öğle saatlerinde olmayan trafiğin üzerine atmak demek.
Ege’de üşenmek, tam takır buzdolabı ile ev halkı ve bünye artık açlıktan ölme noktasına geldiğinde markete gitmek demek.
Ege’de üşenmek, mümkünse her gün sadece tek bir semte gitmek demek.
Misal geçen yaz, İstanbullu bir kız arkadaşım, İzmirli bir arkadaşımızla evleniyor. Hazırlıklar tamam, düğüne 2 gün var. Yaz sıcağı ve hepimiz oğlan evinin yazlık terasına yayılmış dinleniyoruz (!) Gelinceğiz başlıyor anlatmaya.
“Sabah ilk iş Bornova’ya gittim, Ege Üniversitesi’nden tahlillerimi aldım, oradan Narlıdere’ye geçip, evin yeni gelen halılarını serdim, oradan atladım Urla’ya gittim, anneannemi İzmir’e getirdim, sonra Karşıyaka’ya...”
Şaşkın bakışlarımız karşısında bir an dona kalıyor. Derin sessizliği kayınvalide ve arkasından kopan kahkaha tufanı bozuyor:
“Kızım ne gerek vardı bu kadar işi aynı günde halletmeye, günler çuvala mı girdi?”
Aradan 1 koca yıl geçti, geçenlerde Adnan Saygun’daki bir konser için Narlıdere’de oturan İstanbullu ve tez canlı arkadaşımı aradım.
Aldığım cevap, “Bahar’cım kim gidecek şimdi oralara? Hem, hava da soğuk”.
Bizim gelin, artık İzmirli!
Ben de bazen üşeniyorum.
Üşeniyorum, o halde Egeliyim.
Ya siz?
Ne olacak bizim bu halimiz?
Paylaş