Paylaş
Geçen haftaki Çeşme ve Bodrum balık restoranlarının pahalılığına ilişkin yazımdan sonra hayatımda ilk kez mail ve telefon bombardımanına tutuldum. Telefonlar bunca yıldır gittiğim, sevdiğim balıkçıların işletmecilerinden; mail’ler ise sizden geldi.
Öncelikle hiç bir restoran sahibi, yazdıklarım karşısında kabalaşmadı. Vay efendim sen bunları nasıl yazarsın demedi. Hepsi pahalılık karşısında haklı gerekçelerini sıraladı ki, birazdan değineceğim.
Okur e-postalarına gelince... Pahalılığı protesto eden yazıma yüzde 100 katıldığını söyleyen 46 mail geldi. (bknz çaylak köşe yazarının mail sayması) Ama asıl sevindirici olan içlerinden bir kaç okurun, inatla, canla, başla yıllardır gittiği salaş balık restoranını, tarif edilemez bir güzellikte savunmasıydı.
İşte, dedim. Bir müşteriyi, müşteri değil dost yerine, misafir yerine koyduğunuzda o da çıkar sizin haklarınızı çatır çatır savunur. Tabii ki, işini düzgün yapan, 1’e aldığını 10’a satmayan pek çok balık restoranı da var bu memlekette.
Karidesler Senegal’den, Kalamar Hindistan’dan. Balık restoranlarının genel görüşü şöyle:
“Ege’de doğru dürüst balık kalmadı. Ne Yunanistan sularında, ne Türkiye sularında. Türkiye’de de Ege ve Akdeniz dışında özellikle İstanbul’da yediğiniz pek çok deniz ürünü ithal. Örneğin; lagos balığı Senegal’den ithal, mercan ve barbun balıkları Gine ve Mısır’dan ithal ediliyor. Bu mevsimde markette ve lokanta listelerinde dil balığı görenler şaşırmasınlar. Dil balığı Senegal’den getiriliyor. Uskumru, mezgit cod balığı Norveç’ten ithal ediliyor. Somon’un tamamı Norveç balığı. Karidesler Endonezya, Tayland, Vietnam ve Senegal’den getirtiliyor. Istakoz, Amerikan ıstakozu.”
Ama Ege’deki balık restoranları ısrarla Egeli balıkçının tutup yakaladığı balığı, deniz ürününü almaya, mezada girmeye devam ediyor. Ege’nin çiftlik balığını tercih ediyor. Bu, Ege’de balıkçılığın yaşaması adına çok önemli. Yunanlı balıkçı ise, ithalat konusunda ipleri koparmış durumda. Bu nedenle adalarda yediğimiz pek çok deniz ürünü ithal. Ama öte yandan, adalarda balıkçılık sektörü bitmek üzere. Ve kesinlikle evet, buradaki mezenin çeşidi ve güzelliği adalarda yok.
Restoranların diğer bir itirazı ise, servis kalitesi ve maliyetleri konusunda.
Haklılar. Yunanistan’ın hiç bir balık restoranında, burada aldığınız servisi, hizmeti, garsoniyeyi alamazsınız. Adalarda, masanın üzerine bir kağıt örtü serer, tak diye önünüze tabağı koyup giderler.
Türkiye’deki balıkçı müşterisi, Türkiye’de dört dörtlük servis ister. Çünkü, böyle alıştırılmış. Adalara gittiğinde ise, bir kağıt örtü ve yavaş bir servise asla itiraz etmez. Bu da maalesef biraz bizim iki yüzlülüğümüz.
İzmarit Beach
Benim için son 3-4 yazın en gözde plaj adresi. Çok başarılı bir beach club zinciri. Sadece Çeşme’de ve Bodrum’da değil, Türkiye’nin her yerinde, her kumsalında bir şubeleri var.
Servisi, içkisi, yemeği, denizi; şube adresine göre değişiyor. Ancak değişmeyen standart özelliği şu; plajlarında izmaritten yapılma bir kumu var. Havlunuzu alıp gidiyorsunuz, o izmarit yığınlarının üzerine havlunuzu seriyorsunuz. Oh mis! Tehlikenin farkında mısınız? Bin bir ağızdan çıkan izmaritle kaplı plajlarda denize giriyor, üzerine yatıyor, çıplak ayak basıyor, en önemlisi çocuğumuzu o kumların üzerinden denize sokuyoruz. Türkiye’nin tüm plajları izmaritten geçilmiyor. Dünyanın en güzel plajı Ilıca, izmarit pisliğinden görünmez halde. Ne cezası var, ne de yaptırımı. Böyle giderse Türk markası “İzmarit Beach Club”lar bir dünya markası haline gelecek, ama hepimiz hastalıktan kırılacağız. Söyleyeyim de.
En matrak işletmeci yalanları
Bu yaz hayatımda görmediğim kadar plaj gördüm. Ve tümünden geride şu müthiş monologlar kaldı hafızamda...
- Rezervasyon almıyoruz (gündüz saati, plaj için).
- Orası rezerve! (gündüz saati, aynı plajda).
- Buzumuz kesinlikle çeşme suyu değil.
- Fiyatlarımız dışarıya göre çok ucuz.
- Biz otoparka karışmıyoruz.
- Pizzalarımız odun ateşinde pişiyor.
- Şefimiz İtalyan!
Paylaş