Paylaş
Evet, şampiyon babamın ani gelişen bir rahatsızlığı nedeniyle geçtiğimiz hafta sonunu hastanede geçirdik maaile.
Ama ziyarete gelen bir arkadaşımın beraberinde getirdiği bu kitap bana büyük umut verdi. Orijinal ismi “life without limits”.
Yani, limitleri olmayan hayat!
Yazarı, doğuştan kolları ve bacakları olmayan Nick Vujicic; sadece iki parmağı olan bir sağ ayağa sahip. O iki parmaklı ayak da belinin hemen altından çıkıyor.
Ama o, kitleleri peşinden sürükleyen, kitabı milyonlar satan, her konuşması dünyada olay yaratan bir “yaşam guru”su.
Avustralyalı ve şimdi 26 yaşında. Dünyanın dört bir yanını gezip “moral konferansları” veriyor. Yüzlerce insan onu dinlemek için bu konferanslara akın ediyor.
“Hayatın Daha Büyük Amacı” adlı DVD’si ise, satış listelerinin en üstünde ve rekorlar kırıyor.
Tetra-amelia adlı kalıtsal bir hastalık nedeniyle dünyaya böyle gelen Nick Vujicic, doğumundan itibaren çok büyük zorluklar yaşamış. Okulda alay konusu olmuş. Horlanmış. İtilip kakılmış.
Bu alaylar o kadar şiddetlenmiş ki, henüz 8 yaşındayken ilk intihar denemesini gerçekleştirmiş.
Ama 12 yaşında, dünyayı daha iyi anlamaya başladıkça, aslında herkesin bir sorunu olduğu gerçeğinin de farkına varmaya başlamış.
Yılmamış, üniversiteyi bitirmiş ve iyi bir finans uzmanı olmuş.
Bu zaman içerisinde de “neden ayakta kalmak” zorunda olduğunu anlatmaya başlamış etrafındakilere. Ve bu hikayeler giderek kulaktan kulağa yayılmaya başlamış.
Talep talep üzerine gelmiş ve Nick, zaman içerisinde bir ‘yaşam guru’suna dönüşmeyi başarmış.
26 yaşındaki bu cesur adam uzuvlarının olmamasına rağmen yüzüyor, sörf yapıyor, futbol ve golf oynuyor. Bir ayağını yazı yazmak için kullanıyor, kalemi iki ayak parmağının arasına alıyor.
Artık işi insanlara motivasyon seminerleri vermek. (Örneğin; bu yıl ki, Davos Dünya Ekonomik Forumu’nda gözler doğuştan kolsuz ve bacaksız olan Avustralyalı Vujicic’teydi.)
Şu ana kadar 24 ülkeye giderek 110.000’den fazla “umutsuz” kişiye konuşma yapmış.
Geçtiğimiz şubat ayında da ilk kitabını çıkarmış. Henüz dilimize çevrilmeyen kitaptan kısa bir alıntı yaparak, hayatınızdaki sorunları yeniden ve yeniden, bir de bu gözle ele almanızı öneriyorum:
“Her insan hayatta zaman zaman umutsuz olduğunu zannettiği durumlara düşebilir; hatta tekrar ayağa kalkabilmek için her türlü imkân ve enstrümandan yoksun da kalabilir... Şimdi sizlere soruyorum: Ben 100 kere tekrar ayağa kalkmayı denesem ve 100’ünde de başarısızlığa uğrasam, tekrar ayağa kalkabilme konusunda tüm umutlarımı yitirmeye hakkım veya şansım var mı?
Yani, artık sizce 101. Seferi, “denemeyi dahi” düşünmemeli miyim? Maalesef benim öyle bir şansım yok; yaşamımı devam ettirebilmek için ne yapıp edip tekrar ayağa kalkmak zorundayım!”
Memurlar mesaiye, çocuklar Taner Amcalarına!
Hayırlısı olsun. Cin gibi bir sabah mesaisi fikrimiz var. Sabah 08.00 mesaisine yetişmek için büyük şehirlerde sen de 06.30, ben diyeyim 06.00’da kalkan “memurus”um, namaz vakti ile kalkıp yollara dökülecek. Kendilerinden sonra kalkıp okula gidecek olan veletlerine de Taner Yıldız amcaları bakacak. Bence iyi fikir!
Paylaş