Paylaş
Bir kere para veriyorsunuz sonra istediğiniz durakta iniyor, yeterince gezip gördüğünüze kanaat getirince gelen bir sonraki otobüse atlayıp yeni maceralara yelken açıyorsunuz... Bizde de açık mavi renkli (neden maviyse) tepesi kesilerek açık hava otobüsüne dönüştürülmüş hali var. Görmüşsünüzdür Alsancak caddelerinde.
Biraz absürt duruyor, ama en azından düşünülmüş olması bile bir şey. Bu konuya nereden geldik? Tamam, başlıktan. Bundan böyle ayda bir gün, pazartesi yazılarının bir tanesi “hop on, hop off” yaparak gezecek konudan konuya. Şehirde ne var? Hangi sergi geliyor? Hangi festival başlıyor? Çeşme, Foça, Cunda, Bodrum, Urla ne durumda? Hangi grup konsere geliyor? Hangi mekanda insanlar kasılmadan eğleniyor? Şehirde fısır fısır konuşulanlar ne? v.s. vs. v.s.
İşte başlıyoruz.
“Anneler ve Kızları” geliyor
Grafik Tasarımcı Güler Sarıgöl, dünya şekeri annesi ile bir gün mutfakta yemek pişirirken, bu tariflerin gün gelip yitip gideceğine düşünüyor ve harekete geçiyor. İzmir’in eski ailelerinden gelen, her biri kariyer ve emek sahibi 40 kadını (aynı zamanda arkadaşı da olan 40 kadın) örgütlüyor ve onlardan anneleri ile mutfağa girip ailelerinin, bayram sofraları ya da kutlamalarının en önemli yemeğini pişirmelerini istiyor. Ve bu nefis tariflerden ortaya “Anneler ve Kızları” kitabı çıkıyor. Kitap henüz basım aşamasında, ama proje şimdiden sosyal medyada en çok konuşulan ve paylaşılan konular arasına girdi bile. Güler Sarıgöl dışında projede reklam fotoğrafçısı Tolga Yurdaer’den iletişim danışmanı Zahide Yetiş’e kadar pek çok ismin de emeği var. Kitap, Boyut Yayınevi’nden çıkacak ve anneler gününe yetişmesi planlanıyor.
Güler Sarıgöl’ün proje için sarf ettiği sözler çok anlamlı: Zamanından önce göçen ve gitmeden kızlarına el vermiş annelere. Mutfakta annesinin elini hiç tutamamış kızlarına, bir kaynakça oluşturmaktır ortak amaç. Bir miras bırakabilmektir; içinde tuzlu, tatlı, ekşi ve acı tarifler, hikayeler barındıran. Bu projede tuzu olan, tarifini ve hikayesini bizimle paylaşıp, başkalarına da miras bırakmak isteyen herkese kepçe dolusu teşekkürler.
Sole Mare, tepeden tırnağa yenileniyor
Selim Kaptan (ki çok severim) bir İngiliz mimarla anlaştı ve şu an hem Sole Mare hem de Alaçatı’daki restoranı Mi Casa, harıl harıl sezona hazırlanıyor. Özellikle Sole Mare’nin atmosferi, 21. yüzyıl modern mimarisine küçük küçük Barcelona ve Los Angles dokunuşları yapacakmış. Bu sezon Sole Mare de yeniden ve fazlasıyla gece kuşlarının gündeminde olacak sanki.
Türkiye, Uluslararası İzmir Festivali’ni açılışını konuşacak
26. Uluslararası İzmir Festivali’nin açılışı bu yıl başta Londra olmak üzere dünyanın sayılı şehirlerinde gerçekleştirilmiş dev bir sanat organizasyonuyla 4 Haziran 2012 Pazartesi günü gerçekleşecek. Gerçekten dünyaca ünlü bir orkestranın “basit bir fikrin olağanüstü sunumu” olarak nitelenen ödüllü bir projesi, 20 gün boyunca, hem de ilginç bir atmosferde İzmirlilerle buluşacaktır. Çarşamba günü basın toplantısı var. Sürprizi bozmamak için şimdilik sadece bu kadar ipucu verebiliyorum.
Çeşme, sezona gayet ve nihayet erken başlıyor
Yıllardır hep söylüyorum. Çeşme’yi temmuz-ağustosa kalabalığa, fahiş fiyatlara teslim etmeden, mayıs ve haziranda tadını çıkarın diye. Marakesh de aynı şeyi düşünmüş olmalı ki, bu yaz kapılarını 5 Mayıs’ta açıyor. Henüz araba ile yoluna girilebiliyorken, içeride nefes alınabiliyorken ve herkes insan gibi eğlenebiliyorken Marakesh’i çok seviyorum. İşletme çizgisini o kalabalık günlerde bile muhafaza ediyor ya, bunu da tebrik ediyorum.
Akaretler’deki Beirut Cafe, Alaçatı’ya açıyor
Benim Çeşme’ye ne açılıyor bilgim ve merakım sezon başı ile sınırlı. Sonrasında ilgim ve keyfim tamamen kaçtığı için pek ilgilenmiyorum. Hazır merakım doruktayken duyduklarımı anlatayım. Geçen kış eski Al Jamal’in yerine açılan bol sükseli “Beirut Cafe”, bu yaz Alaçatı’ya açıyor. 5 Mayıs’ta açılacak mekan kendine ait büyük bir bahçeye sahip. Bu nedenle ezilme tehlikesi geçirmeden yemek yemek mümkün olacak. Gibi görünüyor.
Paylaş