Paylaş
KENDİNİ çok katlı bir otelin penceresinden boşluğa bırakmak.
Bir kutu hap içip, üzerine bir şişe ucuz votka yuvarlamak.
Hızla gelen bir trenin altına atlamak boylu boyunca.
Dünyanın iki yakasını birleştiren canımın içi Boğaz Köprüsü’nden geçerken taksiyi durdurmak.
Bileklerini kesmek. Kurşunu kafana sıkıp gitmek.
Türlü türlü yolu var bu dünyayı terk etmenin.
Nasıl bir acı dolaşıyorsa artık o damarlarda...
Canını nasıl acıttılarsa onlar da öyle acısınlar istiyorsun.
Bir kulağından girip, bir kulağından çıkıyor “değer mi”ler.
Güneş sana doğmuyor. Sanıyorsun ki, bir daha hiç doğmayacak.
Yanlış ilişkiler arasında savruluyorsan hele bir de.
Paran yoksa. Ailen yoksa. Umudun yoksa. İçin katıla katıla ağlıyorsan ve herkese geldiği gibi bir gün elbet sana da iyi gelecek o “zaman” ilacını bekleyecek sabrın yoksa.
İşte o zaman, bir tek o zaman şalteri indirmek istiyorsun.
Dünyada bunca iyileşmeyi bekleyen hasta varken; bir sağlıklı nefes için insan oğlu varını yoğunu veriyorken, sen ölümü seçiyorsun.
Dinimizde kendi kendini öldürmek günah.
Peki 24 yaşındaki, İzmirli gencecik bir kızı bu noktaya getiren olaylar zinciri hangi toplumun günahı?
“SENDEN İSTEDİĞİM SON ŞEY”
Perşembe akşamı bir habercilik örneği gösteren Banu Şen’in ve Hürriyet Ege Yazı İşleri’nin haberi hürriyet.com.tr’ye manşetten girdi.
Henüz 24 yaşındaki Ayşegül’ün Banu tarafından ulaşılan ve o meşum gece çektiği son videosunu tüylerim ürpererek izledim.
“Söyleyecek hiçbir şeyim yok. Ama söyleyeceğim bir şey var.
Sakın benim mezarıma gelme... Sadece bunu yapmanı istiyorum.
Hiçbir şey söylemeye de hakkım yok. Cesaretim yok.
Biraz sonra tam buradan, gördüğün 6. kattan atlayacağım.
Yapamıyorum... Daha fazla yaşayamıyorum... Yok olmuyor...
Tutunmaya çalıştım, olmuyor. Ne yaptığımı bilmiyorum. Yapamıyorum...
Daha fazla içmem gerekiyor. Her şey bitti.”
Ve görüntü kararıyor...
Trafik kazasında ya da Güneydoğu’da kaybettiği gencecik çocuğunun acısına dayanan var bu dünyada biliyorum. Ortağının kazığı ile tüm varını yoğunu bir gecede kaybeden var. Onca yıllık karısının en yakın dostunun koynunda yakalayan var. Tüm bunlara rağmen yaşayan var. Acılara tutunan var.
Ama sistemin en zayıf halkası olmaya zorlandığınız, kimi zaman paranızın, kimi zaman midenizin yetmediği bir düzen bu düzen. Kötülüğün kol gezdiği, diyalogdan uzak, kadın cinsinin bozuk para gibi harcandığı, kendini kafanın içindekilerle değil, kullandığın arabayla, taktığın saatle, sahip olduğun sahte çantaların sayısı ile ifade edebildiğin bir düzen.
Bir genç kadının, bir otel odasında tek başına ölüme götüren gerçekler bunlar.
Siz kabul etseniz de etmeseniz de intihar bir duygusal ötenazi.
Ve diyorum ki, şartları iyileştirmediğimiz, bu bozuk düzeni değiştirmediğimiz, aşka, insani ilişkilere değer vermediğimiz, kazık ata ata yaşadığımız sürece kimsenin arkasından intihar etmeyi seçtiği için konuşmaya hakkımız yok.
Saygı duymayı öğrenip sessizce dağılabiliriz sadece.
Paylaş