Doktor, doktor kalksana!

Sayısız kere anamın, babamın, benim, komşumun, yeğenimin, iş arkadaşımın hayatını kurtaran doktorların, gün gelip de arzu nesnemiz haline geleceği doğrusu hiç aklıma gelmezdi.

Hepimizi kan mı çekiyor? Günden güne bir doktor ya da sağlık görevlisi dövmek için dayanılmaz bir istek duyuyoruz. Avuçlarımızın içi kaşınıyor. Gözümüzü hırs bürümüş, öfke nöbetlerimizin kurusıkı değil gerçek silahını, doktora doğrultmuşuz.

Depremi Allah’tan, yıkımı kaderden bilen, evi başına geçse çoluğu-çocuğu ölse hakkını aramayan ülkem, insan üstü şartlar altında çalışan doktorlara hücum ediyor.

Misal, "Gaziantep’te hasta yakını tarafından uğradığı bıçaklı saldırı sonucu Dr. Ersin Arslan hayatını kaybetti."

Ya da bir başkası: "Adana’da sağlık merkezinde görevli doktor Bayram Ali Tararlı, otomobiline binmek üzereyken kimliği belirsiz bir kişi tarafından ‘Yengeme neden kötü davranıyorsun?’ denilerek tekme tokat dövüldü."

Bu en yenisi: "Beyoğlu’nda silahla yaralama olayına giden 112 Acil’de görevli sağlık ekiplerine yaralının yakınları ‘geç geldiniz’ dayağı attı."

Buna ne demeli? "Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görevli bir doktor ve başhekim vekili, BDP’li vekil tarafından darp edildi."

Fıkra gibi hepsi. Psikopat fıkrası.

Üstelik doktorluk da ne acayip bir şey. Senelerce okuyorsun. Sonra elalemin kan revan içindeki başını, kulağını, ağzını burnunu, iç organlarını damağını toplamak için uğraşıyorsun. Hayatını bundan kazanıyorsun.

Hayat kurtarıyorsun yahu. Başka hangi meslekte var bu?

Siz hiç hayat kurtaran musluk tamircisi, hayat kurtaran emlakçı, hayat kurtaran tekstilci, turizmci, gazeteci, restorancı gördünüz mü?

Ben görmedim.

Hiç bir doktorun bu mesleği kendisinin seçtiğine de inanmıyorum ben.

Yukarıdan bir yerlerden veriliyor bu iş, onlar henüz doğmadan.

Öyle doğuyor onlar. Kana bakabiliyor, açık yaraya okunabiliyor, yüksek puan tutturabiliyor, az uyku ile yetinebiliyor.

Yukarıda, Allah katında seçilmeseler kim çeker senelerce bu kahrı?

Bir de üzerine dayak diyorlar. Ha bir de, kimsenin tedavi edemediği bir hastalığın tedavisini bulmadıysan ya da 60 yaşına gelmediysen eğer kazandığın para da ortada.

Ey benim güzel kardeşim;

Karını-bacını dövdün yetmedi. Çocuğunu tekmeledin, üzerinde sigara söndürdün kar etmedi. Komşunu çifteyle paraladın içindeki öfke dinmedi. Bir gün sıra sana gelirse, seni kim KURTARACAK?

 

İzmir, kadın yazarına sahip çıksın.

 

Şadıman Şenbalkan İzmirli bir gazeteci. Bir yazar. İki öykü, bir şiir, dört roman ve bir de araştırma-inceleme kitabı var. Uzun yıllar İzmir’in en köklü gazetelerinde çalışmış. İki üniversite bitirmiş. Hem ekonomist, hem sosyolog. Buraya kadar her şey şahane. Herkesin gıptayla baktığı bir kariyer öyküsü.
Sonra kanser geliyor. 3 kez hem de. Hastaneler, kemoterapiler. Dokuz Eylül Üniversitesi kol kanat geriyor tüm o tedaviler sırasında Şadıman’a. Bu arada Parkinson hastası, ama dünya tontonu annesinin bakımını da bir bakıma Şadıman üstleniyor.Nihayet kanser gidiyor. Bir daha gelmemesi ümidiyle. Bu kez işsizlik günleri başlıyor.
Akıllı bir kadın o. Her şeyden önce bir yazar. Yılmıyor, kitaplarını yazmaya devam ediyor. Kimseden hiç bir şey istemeden. Evet hala işsiz. Ama kitaplarından gelen para ile geçinmeye çalışıyor. Kimseye el açmadan. Onuruyla.
Bundan çok değil, 2 hafta önce yeni kitabı basıldı. Günümüzde artık her kitapta bir zorunluluk haline geldiği üzere, bu kitabın da tanıtılması gerek. Ancak bunun için baba yadigarı olan CHP’li belediyelerin kapısını çalmak zorunda. Üstelik bugünlerde çaldığı kapılar ona açılmıyor.
Bu şehri yönetenlerin kültür müdürleri, bu kentin değeri için oralı değil.
Biz buralı değilsek, gün gelip kim buralı olacak?

 

Yazarın Tüm Yazıları