Paylaş
Hangi ucundan tutarsan tut tuhaflıklar diyarı burası. İnsanı başka, alışkanlıkları başka, yemeği, suyu, kokusu bambaşka... Anlatacağım hepsini birer birer, acelemiz yok. Ama önce Hong Kong nasıl dünyanın en popüler şehirlerinden biri olmuş ve ben buncağızın burada ne işi var ondan bahsedeyim.
Hong Kong’ta 5 gün 5 gece...
Çin’in güney kıyısında bulunan, 1 Temmuz 1997 tarihine kadar Britanya Krallığına bağlı sömürge adaları grubuyken, Çin Halk Cumhuriyeti’ne bağlı özel yönetim bölgesi olmuş; Hong Kong Adası... Kowloon Yarımadası ve 235 kadar küçük adadan meydana gelmiş, Asya’nın en büyük serbest pazarı ve limanı, en işlek ticaret, endüstri ve turizm merkezi. Aynı zamanda kimilerine göre dünyanın da merkezi. Milyonlarca insanın yaşadığı, sokaklarının günün her saati Kemeraltı ya da Eminönü gibi aktığı, kırmızı renkli taksilerin. Dünyanın en korkunç araba kullanan şoförlerine sahip olduğu, otobüs şoförlerinin taksicilerden aşağı kalmadığı kocaman bir şehir burası. O kadar büyük ve büyülü ki, kimi zaman İstanbul, 11 dakika sonra bir adanın yamacından aşağı sallanırken bir anda denize nazır uçurumları ile ünlü Güney İtalya. Bir yanı Hintli, bir yanı İngiliz, arada biraz Güney Kore, bolca Çinli.
Kurban olduğumun Türk taksicileri!
Dünyanın her yerinde, her türlü araçla seyahat ettim. Otobüse, trene, dolmuşa, yıkık dökük sandala, yandan çarklı motora bindim. Yeri geldi otostop bile çektim. Ama Hong Kong hariç, dünyanın hiçbir yerinde çift katlı bir belediye otobüsünden, “yandım Allaaaah” diye inmedim. İzmir’deki ESHOT şoförünün heykeli dikilecek olsa törenine ilk ben koşarım, o derece... Trafiğin sağdan aktığı yetmezmiş gibi, binlerce taksi ve korkusuz otobüs gladyatör gibi arenaya çıkıyor her gün. Hiç biri bir gram İngilizce bilmediği gibi şehrin en ünlü otellerinden birinde de kalsanız, eline adres kartı da tutuştursanız yolu bilmiyor, bilmediği gibi telsizle bir arkadaşına sormaya da yanaşmıyor. Yallah indiriyor sizi taksiden. Otellerde misafirperverlik sıfır. Herkes görev insanı. Su bile alsanız odanızın hesabına ekletme diye bir şey asla yok. O an tıkır tıkır ödeyeceksiniz parasını. Ama yine de taksiciler dışında kaba insan neredeyse hiç yok. Hele sokaklarda yol iz sorduğunuz kişiler kadınsa var güçleriyle size yardımcı olmaya çalışıyorlar. Bir süreden sonra gamsız Hong Kong erkeklerine yol sormayı bırakıp bilet gişesinden postaneye, belediye hizmetinden polisliğe hayatın her anına sızmış olan çalışkan Hong Kong kadınına yöneliyorsunuz zaten.
4. Uluslararası Hong Kong Türk Filmleri Festivali
Yıllarca sırt çantalı bir gezgin olarak mil biriktirip gittiğim, en dandik otellerinde kaldığım bu uzak şehirlerden birinde, ilk kez bir davetli olarak bulunuyorum. Evet, Hong Kong’ta olma sebebim İzmir Sinema Derneği tarafından bu yıl 4’üncüsü gerçekleştirilen Hong Kong Türk Filmleri Festivali. Hong Kong’un en büyük ve en gözde alışveriş merkezi Elements’te “The Grand Cinema’da” seçkin konukların katılımı ile muhteşem bir açılış yapıldı. İlk kez 2010 yılında gerçekleştirilen festival, Uzakdoğu’da gerçekleştirilen ilk Türk Filmleri Festivali olma özelliği taşıyor. Aralıksız dört yıldır devam eden festival; her yıl programında yer verdiği filmler aracılığıyla Türk sinemasının yanı sıra ülkemizin ve kültürümüzün tanıtımında da önemli bir görev üstleniyor.
Hong Kong’un ilk günlerinden izlenimlerim şimdilik bu kadar macera tutkunu güzel okur. Az sonra 5 bin metre yüksekliğe kurulu, dünyanın en büyük Budha tapınaklarından birini görmek üzere yollara düşüyorum. Özleyin beni.
YARIN: KAOTİK ÇİN MUTFAĞI, MUHTEŞEM BUDHA TAPINAĞI, 24 SAAT YAŞAYAN HONG KONG
Paylaş