Paylaş
Nerede bir işe bodoslama dalan birini görsem, dururum.
Hele ki, bu eylemi yapan bir kadınsa.
“El âlem ne der” demeden inançları uğruna,
burnunun dikine dikine giden kadınlar.
Ataerkil toplumun anaerkilleri.
İzmirli Ebru Sagay, o kadınlardan biri.
Evet, benim arkadaşım.
Ve evet az sonra kendisine bir kıyak geçeceğim.
Ebru tiyatrocu. Alaylı.
Mekteplilerin alayına şapka çıkartacak cinsten.
Konservatuar sınavlarını kazanıp gidememesi ayrı bir hikaye.
Asıl hikaye, Ebru’nun Camille Claduel romanını tek kişilik oyun
haline getirip Fransız Kültür Merkezi’nin kapısına dayanmasıyla başlıyor.
İnadı, inat! Yönetim her cuma akşamı, Ebru’ya salonu vermeyi kabul ediyor.
Dudak bükerek, biraz da mecburiyetten gittim.
Mıh gibi koltuğuma çaktı beni Ebru.
Arkadaşım olduğunu unuttum, adını unuttum.
Tek hatırladığım yaptığı heykellerin başarısı yüzünden,
hem meslektaşı, hem de sevgilisi olan Roden’in akıl hastanesine
kapattığı ve 30 yıl çürümeye mahkum ettiği Camille.
Geçen yıl kaç kişi izledi bilmiyorum, ama ben hiç unutmadım.
Demo çekimler izleyen İngilizler de unutmamış olacak şak diye
dünyanın en önemli festivali Avignon’a davet ettiler Ebru’yu.
Bu festivale davet alan tek Türk İzmirli Ebru ve kurduğu tiyatro.
Parasızlıktan gidemedi.
Festivaller sadece salonunuzu veriyor.
Yemek-içmek-barınmak-uçak cepten.
Sahne tasarımcısı, yönetmen, dekor derken nereye?
Geçen ay başka bir davet! Festivale katılamadığını öğrenen
THE MARLBOROUGH THEATRE sahnesini bedava açıyor Ebru’ya.
Londra’da boru değil bu işler. 100 kişilik salonun günlük kirası
15 bin liradan başlıyor. Çünkü İngiliz, haftanın 7 günü oyun izlemeye gidiyor.
Geçen hafta çırpınıyordu sponsor bulmak için. Bugün aradı.
ROSITELL isminde bir Türk markası, masrafları üstlenmiş.
Ne diyeyim, helal olsun.
İngilizler sahnede devleşen İzmirli bir Türk kızı izlesin.
Paylaş