Bir mevsimi özlemek

Haberin Devamı

Bir mevsimi özlemek

Bir mevsimi özlemek...
Hayatın en hüzünlü mevsimi kış.
Soğuk, ışığı sönük kış, ıslak kış.
Ellerinin üşüdüğü, ayakların yanına bir çift ayak aradığın, klimanın sıcağı gibi sadece kendini ısıtan aşkların yaşandığı, hem mevsimin, hem hayatın hazan zamanı.
Hiç bir şeyden korkmuyorum bu hayatta güzel yaşlanamamaktan korktuğum kadar. Güzel yaşlanmak demek, kalbini, ruhunu, cildini ve hayat standartlarını koruyarak yaşlanmak. Çünkü bu ülke yaşarken ne kadar zorsa, yaşlılıkta bir o kadar daha çetrefilli.
İş ilanlarında 35 yaş üzeri profesyonellerin iş görüşmesine bile  çağırılmadığı bir ülke burası. Koca koca şirketlerin, Türkiye’nin en büyük gazetelerinin İK eklerine verdikleri ilanlara, hiç utanmadan 35 yaş altı eleman aradıklarını yazdıkları bir ülke.
Erkeklerin daha genç et, şirketlerin daha genç beyin aradığı, sonra o beyinleri limonlukta sıkıp içtiği bir ülke. Güzel yaşlanamamak buysa madem; benim ülkem galip gelir o halde, her kategoride.
Yaz, başka. Yaz kısa. Yaz, tiril tiril bir gömleğin yakasını bağrını açmak gibi ferah. İçine daha çok kahkaha sığan bir toz bulutu, yaz. Gözyaşının daha az damladığı, damlasa da anında buharlaştığı bir simülasyon. Bir kocaman aldatmaca. Dünyadaki en güzel kendini kandırmaca.
Olsun. Varsın kısa olsun. Varsın, bir görünsün, bir kaybolsun. Geri gelecek ya. İçimize güneş dolacak ya. Rüzgar saçımızı karıştıracak, kumlar mayomuzun içine kaçacak, ayaklarımız ıslanacak, burnumuz soyulacak ya.
İşte bunlarla yaşıyor bir insan. Yaşı kaç olursa olsun her kışın sonunda önce güneşi bekliyor. Hayat, içine sığdırdığın yazları sayarak geçiyor.
Sizi bilmem ama ben yazı özledim. Uçurtma uçurmayı, ıslak mayoyla gezmeyi. Dondurma yalamayı. Rakı kadehine buz katmayı. Elbisemin eteklerini efil efil rüzgara bırakmayı. Üşürsem sevdiceğimin elinden tutmayı. Hiç yaşlanmayacakmış gibi yaşamayı. Yaşlanmaktan korkmayacağım bir ülke bulmayı...
Bundandır ki dedemin lafı; hayat uzun, gençlik kısa.
Güzel yaşlanılan bir ülke, çok mu bize?
Hayat saçları beyazlatana kadar mı bize?

Haberin Devamı

Küçük Oteller Derneği standartları da belirlese çok güzel olmaz mı?

Haberin Devamı

Ben kesinlikle beş yıldızlı otel insanı değilim. Hayatımda hiç olmadım. Dünyanın neresine gidersem gideyim 5 yıldızlı bir otele kendimi ait hissetmedim. İş sebebiyle kaldığım çok oldu, ama gözümü hep o kentteki, kasabadaki küçük, butik, ruhu olan otellere diktim. Dünyanın en güzel ülkesi Türkiye’de de öyle. Son yıllarda ardı ardına açılan küçük otellerin pek çoğu beni mest etti, ruhumu doyurdu, besledi. Ama bir çoğu da var ki; butik otel kisvesi altında benden dünyanın parasını isteyip hizmetiyle de çileden çıkardı. İşte bugüne kadar, kendi kendilerine yollarına devam eden Türkiye Küçük Otelciliğinin artık ciddi ve güçlü bir organizasyon altında buluşmaları ve her anlamda dayanışma içinde olmaları için Küçük Oteller Derneği kuruldu. Kesinlikle son derece gerekli bir girişim. Özellikle son zamanlarda pıtrak gibi açılan ve her hangi bir standarda sahip olmayan merdiven altı küçük otelleri de (sözüm sakız gibi çarşaflı mütevazi pansiyonlara değil asla) kontrol altına alabilirlerse; tam anlamı ile müthiş bir iş başarmış olurlar. www.turkoder.com.tr

Yazarın Tüm Yazıları