Paylaş
MÜJDELER olsun yurduma. Artık nur topu gibi bir logomuz var.
Peki, bayram değil, seyran değil, eniştem bana niye logo yaptı?
Pek çoğumuzun merak ettiği asıl soru bu.
Ben de bunu ve daha bir çok şeyi merak edip sunum akşamı
Swiss Otel’in yolunu tuttum.
Çünkü İzmir’in ‘Görsel Kimliği’ni yaratan ekip orada konaklıyordu.
Ben de reklam ajansı kökenli olduğum için epey sıkıştırmacalı ve
hararetli geçti sohbet.
5 temel sıkıntım vardı yeni kurumsal kimliğimizle ilgili.
1. Logoyu neden bu ekip yaptı?
2. Aranızda bir İzmirli var mı ki, bu ne cüret?
3. Biz logoyu ne yapacağız?
4. İzmir ilanlarında ve afişlerinde kullanılan fotoğraflarda neden şehir yok?
5. Logodoki nazar boncuğunu çok mu aradınız?
Sunumdan çıkıp kafamda bu sorularla buluştum ekiple.
Mesele sadece bir logo meselesi değil. Mesele, İzmir’in dünya platformalarında tanıtımı meselesi. Bu nedenle de bu işi daha önce yapmış, uluslarası deneyimi, lobi faaliyeti ve bağlantıları olan bir ajansa ihtiyaç vardı. Nokta. (Bu noktada elin uluslararası Hollandalısındansa bizim uluslararası Türk’ü tercih ederim)
Evet, ekipte bir İzmirli var. İsmi marka analisti Günter Soydanbay.
İzmir’de doğmuş büyümüş, üniversiteye kadar İzmir’de yaşamış.
Sonra beyni Kanada’ya göçmüş, ama ruhu burada kalmış genç ve geleceği çok parlak bir marka analisti.
Ailesi halen burada olduğu için İzmir’le olan bağları hiç kopmamış.
Dolayısıyla içimize Truva atı sokmuşlar Günter sayesinde.
Yazıyorum buraya bir artı.
Logoyu ne yapacağımıza gelince;
Dünyada hiç bir şehir kolay kolay kendi logosunu yaptırmaya ihtiyaç duymuyor.
Ama ne zaman ki, EXPO, OLİMPİYAT, DÜNYA KUPASI, AVRUPA KUPASI, KIŞ OLİMPİYATLARI gibi uluslararası dev bir organizasyon gelip kapıya dayanıyor işte o zaman ateş bacayı sarıyor. Ne gerek vardı diyeceğimize dileyelim ki, lazım olsun!
Sunumda gördüğümüz fotoğraf çalışmalarında bol bol Efes, Çeşme, plaj, şarap, zeytin vs var da; şehrin kendisi neden yok?
Bu soruyu kendim sorup kendim cevapladım aslında..
Ortada karakteristik bir şehir silueti mi bıraktınız bre ağalar, beyler?
Kordon’daki güzelim 2 katlı evleri, konakları sağlam bıraktınız da onlar mı fotoğrafa koymadı?
Son olarak ‘nazar boncuğunu çok mu aradınız’ diye sordum. Çok aramışlar, evet. Kolaylıkla akılda kalan, ülkesinden bir adım dışarı çıkmış turistin bile ne olduğunu, en azından görsel hafızasında canlandırabileceği; I LOVE NY’taki kalp ya da elmanın yerine koyabileceğiniz, Batı Ege medeniyetinden çıkmış bi simgeyi çok aramışlar.
Bazen her şey gözümüzün önündedir ve biz bunu birisi gösterene kadar görmeyiz.
Görünce de aa bu muymuş diye yaygarayı basarız. Sonuç olarak ben logoyu da sloganı da sevdim.
Ekibin cevapları, eğitimleri, enerjileri ve bu kente yaklaşımları hoşuma gitti.
Bir de lütfen İzmir’e nazar değmesin gibi söylemlerle işi klişeleştirmezsek logoyu daha çok seveceğim.
Not: Bu konuda cep telefonuma düşen en matrak yorum Man Ajans ekolünden, reklam yazarı Atilla Ortanoğlu’ndan geldi. “Bu nazar boncuğu önümüzdeki yıllarda bizi kötü yöneticilerden de koruyacak mı peki?”
Ne İzmir’in kızlarıymış kardeşim!
Geçen haftaki “İzmir’in kızları olmak” yazım, hurriyet.com.tr sayfası üzerinden 3 bin 200 paylaşımı gördü! Tabii, bu rakamın bu kadar yüksek olmasında en büyük sebep kanımca Yılmaz Özdil’in pazartesileri yazmıyor oluşu. Bir de memleketimin dört bir yanındaki şahane okurlardan içimi titreten, gözlerimi dolduran e postalar geldi. İki tanesini buraya yazmazsam çatlayacağım.
Kızım olursa, İzmir kızı olarak yetiştireceğim!
Ben Sabancı Üniversitesi 2. sınıf öğrencisi Efe Tancı. “İzmir’in Kızları Olmak” başlıklı yazınızı az önce okudum. İzmirli olmanın sadece doğum yeri bildiren bir sıfattan çok daha ötesi olduğuna inanan her İzmirli gibi, gözlerim dolarak okudum yazınızı. Türkiye’nin en gözde okullarında okuyup, İstanbul’un en ‘modern’ semtlerinde yaşayan İzmirli kız arkadaşlarım için özgürlüğün 3-4 sene evvelkiyle aynı olmadığını düşündüm. Ben İzmirli bir erkek olarak, ve en önemlisi aşkın ne olduğunu İzmirli bir kızdan öğrenmiş bir erkek olarak, emaneten İstanbul’dayım. Evladıma sabahları boyoz yiyeceği, ilk gençliğini Alsancak sokaklarında geçireceği, ilk rakısını kordonda içeceği, ilk aşkının bir İzmirli olacağı ve en önemlisi dünyada ve ülkesinde olanlara gözlerini asla kapatmayacağı bir çocukluk hazırlamak için buradayım. Hayatın Urla sırtlarında, deniz gören, İzmir kokan bir kabristanda son bulacağı hayaliyle buradayım...Ve günün birinde bir kızım olursa, dünyanın neresinde olursam olayım, onu bir “İzmir kızı” olarak yetiştireceğim... Yazınız için tekrar çok teşekkürler... Kaleminize sağlık.
Ben hala alışamadım
Bir İzmirli olarak, kendi adıma çok teşekkür ederim.. Ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Hele ki iş nedeniyle bir sene önce istanbul’a yerleşmek zorunda kalıp, henüz buraya ayak uyduramamış biri olarak.. Hayatımda ilk defa birisine böyle bir mail gönderiyorum. Gerçekten elinize sağlık.
Deniz C.
Paylaş