Paylaş
Nerede kalmıştık? Hah, tamam. Bayram’ın 3. günü...
Bodrum’dan ayrılıyoruz, sırada Alaçatı var. Bu arada bir dur, bir ayaklarını uzatıp dinlen evceğizinde; yok. Çünkü Alaçatı’daki Cumhuriyet Bayramı’na ve Balosu’na katılmak için söz vermişim bir kere.
Meşhur Bitez Dondurmacısı’ndan “çikolata-kanyaklı” dondurmamızı da alıp elimizde külahlar koyuluyoruz yola. Arabayı İlayda kullanıyor. Söke’ye kadar durmak yok. Söke’de benzin almak için mola verdiğimizde, ‘Benzini sen alacaksın ben alacağım, benim arabam’ tartışmasından İlayda galip çıkıyor. Dur ben de içecek bir şeyler alayım derken; tüm savrukluğumla cüzdanımı istasyonda unutup biniyorum arabaya.
İşte asıl macera bundan böyle başlıyor. Çeşme’ye otobüsle geçeceğim. Üçkuyular’da iniyorum bir güzel.
Arkadaşımla vedalaşıp otobüse biniyorum bir güzel. Otobüs yola koyuluyor bir güzel. Muavin geliyor bir güzel. O da ne ? Sırt çantası açılıyor ve cüzdan yok. Pek güzel! Allah’ım ben şimdi ne yapacağım?
İnsem inemem otobana girmişiz. Parayı ödesem ödeyemem, biliyorum ki yanımda sadece bozukluklar var. Muavin başımda. Kan ter içinde sırt çantasının diplerini eşeliyorum. En sonunda topladığım 7 TL’yi muavine uzatıp cılız bir sesle durumu açıklıyorum. Adam yılmış gözlerle bana bakıyor önce. Sonra kibar ama soğuk bir şekilde ‘canınız sağ olsun’ diyor. Elimdeki parayı da almıyor.
Öleceğim utancımdan. Ben diyorum, Hürriyet Ege yazarıyım. Size muhakkak öderim borcumu. Yanımda oturan gençten çocuk atılıyor. ‘Siz Bahar Akıncı mısınız?’ diye. O ana kadar sessiz sedasız halletmeye çalıştığım her şey bir anda stand up show’una dönüşüyor. Bütün otobüs dönüp bana bakıyor. Hayatımda ilk kez bir okur beni tanıyor. Ama yerine ve zamanına bak! Muavin anlamsız gözlerle beni süzüyor. Sırt çantalı, beş parasız bir pejmürde. Bu neden bahsediyor diye. Derken yolcuların bizim sıraya yakın olan bir kaç tanesi para çıkartıyor buradan alın diye. (Hey gidi Hürriyet, sen nasıl bir gazetesin ki her eve giriyorsun.) Para toplanıyor. Bu kez de muavin almak istemiyor.
Neyse Alaçatı’ya varıyoruz, helalleşip ayrılıyorum yolculardan (Allah razı olsun) Türk’ün adli makamlarla imtihanı Cumhuriyet Balosu’nun da yapılacağı İmrenhan Otel’e varıp durumu anlatıyorum.
Siz önce dinlenin kimlik bilgilerinizi daha sonra hallederiz diyorlar. Odaya çıkıyorum, şarjı bitik olan telefonumu şarja takıyorum. Mesaj kıyamet. Meğer benzin istasyonu, cüzdanımı polise teslim etmemiş mi? Polis de cüzdan çıkan kartları tek tek arayarak bana ulaşmaya çalışmıyor mu? Bu arada Bodrum’da kaldığım otele de ulaşmışlar. Otelin dünya tatlısı sahipleri twitter sayfama yazmamış mı? Oradan ablam okuyup telefonlara saldırmamış mı? Tüm bunlar 1,5 saat içinde gerçekleşmiş üstelik.
Söke Karakolu’nun telefonuna ulaşıp çeviriyorum numarayı. Diyorum ki böyle böyle. Siz bir zahmet yarın kargoya verin. Karşımdaki polis memuru, sanırım önce kısa bir şok geçirip, sonra haklı olarak basıyor bana azarı; “Hanımefendi, ne kargosu? Burası polis karakolu. Bir zahmet buraya gelip cüzdanınızı buradan alacaksınız. Tutanak tutulacak.” Başlıyor bir pazarlık. Gelemem, gelirsin.
“Hem ben senin Bahar Akıncı olduğunu nereden bileyim.” 3. telefonun sonunda, oradaki memurlardan biri halime acıyıp diyor ki; ben Salı günü İzmir’ e gideceğim. Ben götürür, teslim ederim cüzdanı. Hay Allah bin kere razı olsun. (Bu arada hakikaten bütün karakola da helal olsun, benden başka kimseye teslim etmediler cüzdanı)
İyi güzel de, Salı’ya daha 2 gün var. İnternete girip EFT yapayım diyorum. Ertesi gün 29 Ekim. Resmi tatil. Mümkün değil. Bu kez de tesadüfen Çeşme’de olan arkadaşım Ayşen Ertenü koşuyor yardımıma. Önce karnımı doyuruyor. Sonra da yanıma harçlık veriyor 2 çocuk annesi güzel arkadaşım.
Kısacası, “her işte bir hayır vardır”cı güzel okur; ben Pazar’dan Salı’ya kadar Alaçatı’da ekmek elden su gölden 2 gün geçirdim. Kimliksiz, kredi kartsız, banka kartsız, hesapsız kitapsız dolaşmanın hem paniğini, hem de güvenilir bir yerdeysen keyfini yaşadım. Dostlarımı haraca kestim.
Ve bir sürü güzel insanla tanıştım, İmren Ailesi’den çok komik İmren hikayeleri dinledim.
Onlar da başka bir hikayeye... Parasız, kimliksiz, en önemlisi DOSTSUZ kalmamanız dileğiyle.
Not: Cüzdanımı İzmir’e kadar getirip bana eksiksiz teslim eden Söke karakolu polis memuru Sevgili Tayfun Öztürk’e teşekkürlerimle.
Paylaş