Paylaş
Pandemi zamanlarındaki sessiz ve kimsesiz vaziyetinden halliceydi bayramda Ankara… Belli ki şehrin yarıdan fazla yaşayanı bir şekilde bulmuş buluşturmuş… Üstünden, başından, boğazından kısmış bir şeyler ayarlamış ve kendini şehrin dışına atmayı başarmış. Kimi sahile inmiş, kimi köyüne, kimi de sevdiğinin kollarına… Herkes kendi denginde bir yerler bulmuş tabii ki kaçmaya… Ancak biz kaçtılar demeyelim de sosyal medya ağzıyla seyahate gittiler diyelim. Bu havalı durumun ilanı gerek değil mi ama? Sosyal medyadaki hesaplar bir anda kaçış pardon seyahat hikâyeleri ile süslenmeye başladı… Kimi bulutlar arasından uçak kanadı, kimisi lüks araçların, vapur, feribot ya da köprü geçiş görüntüleri… Bazısı meşhur mola yerlerinde yedikleri geleneksel yiyeceklerle verdikleri pozları paylaştı… Kaçışlarının öyküsü ile varıp yerleştikleri otellerinin manzaralarına gıpta etmeyen var mıdır emin değilim… Seyahat imkânı bulamadığı için Ankara’yı bekleyen diğer yarısı, gitmediği için hüzünlü mü, mutlu muydu bilinmez ama kalanların yarısı açık olan AVM’lerde diğer yarısı da park, bahçe veya mesire yerlerinde bulabildikleri gölgelerde piknikteydiler… Ankara neredeyse tek başınaydı… Bir de ben vardım kafasında hunisi sokaklarında dolaşan deli gibi…. Hem sessizliği hem sükûneti dinlerken şehrin tadına doyasıya vardım desem aklımdan şüphe duyacağınız kesin… Ben; hazır şehrimi boş ve sakin bulmuşken ıhlamurların kokusuyla gölgelediği Ankara sokakları ile yaptığım yalnız ve sessiz muhabbetime gıpta etmeyeceğinizi biliyorum… Bu durum şehrin en sevdiğim hali desem? Gücenmeyin ama siz yokken Ankara daha güzel…
40 YILLIK ‘NİMET’ FIRINI
Ne güzel bir kelimedir ‘Nimet.’ Anadolu’da yemeğe özellikle de ekmeğe verilen diğer isimdir. Ve hatta ‘Nimet çarpsın ki…’ diye başlayan yeminlerimiz var…Güzel kadınlar ‘Nimet’ ismiyle ayrı bir kıymetlenir sanki… Pek fazla olmasa da erkekler de ara sıra ‘Nimet’leniyor bu isimden. Sadede gelirsek; Çankaya civarında yaşayanlar mutlaka bilirler… Ayrancı, Güvenlik Caddesi’nde 40 yıldır aynı yerinde bulunan fırının adı da ‘Nimet.’ Boşalan Ankara sokaklarında aylak aylak gezerken aldım kokusunu su böreğinin… Dayanmak ne mümkün… Ertesi sabah erkenden Nimet fırının yolunu tuttum… Karton kutusundan ayak üstü yediğim böreğin yanına fırında çay-kahve servisi olmadığından kendileri için demledikleri çaydan ikram ettiler… Sıcacık böreğin lezzeti katlandı…
HOLLANDA KURABİYESİ (HOLLANDEX)
16 yıllık çalışan Emre Özen anlattı… Fırında çıkan tüm ekmek, pasta ve kurabiyeleri geleneksel ustalar geleneksel yöntem ve malzemelerle pişiriyorlar… Normal somun ekmeğin bile farkı var diğerlerinden… Karakılçık’tan tutun da Dinkel’e kadar farklı unlardan yapılan ekmekler nefis kokuyor… Pastane ürünleri katkısız ve doğal yöntemlerle pişirildiği için çocukluğunuz geliyor aklınıza… Hollanda kurabiyesini hatırlarsanız, hani şu fındık tozu, tereyağı ve portakalla yoğrulan kurabiye var ya… Acı badem unuyla yoğrulan acı badem kurabiyesini veya bezeyi siz unuttuysanız anneniz unutmaz… Başka yerde bulmanız kolay değil, fırına gidin ve bu güzelliklerden siz de ‘Nimet’lenin derim.
HAKİKİ ‘ROMA’ DONDURMACISI
Ankara’daki en iyi 5 dondurmacıyı geçen hafta yazmıştım… Havalar sıcak ve mevzu da dondurma olunca unuttuğunuzu düşünmüyorum… Fakat ne yazık ki benim unuttuğum ya da atladığım bir yer varmış… Affedilir gibi değil ama kendimi affettirmek için kalktım öğlen sıcağında taaa Demetevler İvedik Caddesi’ne kadar gittim… Nereye mi? 1967 yılında kurulan en ‘Hakiki Roma Dondurmacısı’na elbette… Üçüncü kuşak dondurmacı, hem de bilgisayar mühendisi sevgili Oğuz Saralar tezgâhın başındaydı… Sohbet ediyoruz… Çocukluğumda yediğim dondurmacılardan biri olduğunu hatırlıyorum… Dedesi ilki, ikincisi babası Seyfi Saralar’dan sonra üçüncü ve muhtemelen son kuşak olarak mesleği o da öğrenmiş, buna seviniyorum… Mesleğin en azından bir 30 yılı garanti diyorum kendime… Türk Kızılay’ında bilişim uzmanı olarak çalıştığını söylüyor… Hüzün basıyor ancak boş zamanlarında gelip yardım ediyormuş… Gözlerindeki parıltı beni umutlandırıyor… Öncelikle eski usul bir sosisliyle yanında portakal suyu içtim, ardından sade üstüne karadut nefis oldu… Taaa Demetevler’e gitmeye değer.
Paylaş