Paylaş
Göstermek istediğiniz şeylerin aslında karakterinizi de yansıttığını bilmeniz gerek. Üzerinize giydiğiniz kıyafetin, ayağınızdaki papucun, taktığınız aksesuarların göz alıcı olması size rahatlatıyorsa, farkında olmadığınız bir eksiğiniz var demektir. Yediğiniz yemeğin altın tabaktaki gösterişli sunumu karnınızı doyurmaktan ziyade, açgözlülüğünüzü doyurmuş olma ihtimalini düşünemiyorsanız, aldığınız lezzetin de farkında olmayacaksınız. Şatafatın doyurduğu bir bedenin, aç kalan ruhu doyuramadığı gerçeğini görememek, aslında pazarladığınız bedeninizin içinde sevgili bir ruhun olmadığının da teşhiridir. Gösterişle süsleyip pazarladığınız yaşamınız ve bedeninizin içinde; ruhunuzu, sevginizi, vicdanınızı sergilediğiniz raflarınız boş kaldıysa, üzgünüm ama lezzetiniz de olmayacaktır. Hepimizin ruhuna işleyen ‘Mona Lisa’nın yüzündeki sadeliği resimleyerek, “Sadelik, en yüksek gelişmişlik düzeyidir” diyen Leonardo da Vinci’nin, dünyanın yönünü değiştiren hamleler yaptığını unutmayın. Boş kalan raflarınızı doldururken ‘mış’ gibi yapmayın, gerçekten hissedin, inanın lezzetleneceksiniz.
EN SADE LEZZET ‘ÇİBÖREK’
Kırım Tatarlarının ve Eskişehir’in geleneksel ve sade lezzeti çiböreği bayıla bayıla yemeyenimiz yoktur sanırım. Başarı oranını bilmiyorum ama evde pişirme denemelerimiz bile olmuştur mutlaka. Aylardır çok iyisini yapanı arıyorum ancak pek rastladığımı söyleyemem. Bazen iyisine, lezzetlisine, fena olmayanına rastladığım doğru. Balgat, Süleyman Hacıabdullahoğlu Caddesi’ndeki çibörekçi ‘Konakbay’ hakikatten çok iyi ve ezber bozuyor. Sevgili Savaş’ın bayılarak anlatımından ağzım sulansa da tadana kadar yapacak tek şeyim vardı; o da şimdilik yutkunmak olacaktı. En sevdiğim işletme şekli olan ve aile dayanışması ile kurulan aile işletmesi tipinin Ankara’daki önemli örneklerinden birisi ‘Konakbay’. Kurucu baba, vefat edene kadar mantıyı pişirmiş, anne çibörek hazırlamış, oğul da servis yapmış, lezzeti hayal etmeyi de size bırakıyorum.
TATAR ÇORBASI ‘SORPA’
Kış sofralarının vazgeçilmezi çorba ve çeşitlerini çok seviyorum, benim için yaz kış fark etmiyor, her koşulda içmekten zevk alıyorum. Eskişehir’in en bilinen ve yine Tatar asıllı çorbasıdır ‘sorpa’. Konakbay ailesinin sevgili oğlu Sercan Çaysever pişirdikleri nefis ‘sorpa’nın kısaca tarifini anlattı. Kuzu gerdanı suda haşlayıp etin kemikten ayrılmasını sağlayın. Yoğurt, un, yumurtayı çırptığınız kabın içine et suyundan ilave ederek kıvam yakalayın. Kemiklerinden ayırdığınız etleri de ilave ederek, kalan et suyu ile tencerede pişirmeye devam edin, gerekirse su ilave edin. Yeşil soğan, maydanoz ve dereotunu ince kıyıp ilave edin. Tereyağını eritin, dilerseniz pulbiber ve nane de katıp pişmiş çorbaya serpiştirin. Pişirdiğiniz içinize sinmediyse sevgili Sercan’ı arayın, kapınıza kadar getiriyor.
GÜLŞEN HANIM’DAN ‘GÜLPARE’
Konakbay ailesinin sevgili annesi Gülşen Hanım’ın kendi ismini verdiği, kendi yaratımı tatlının adı ‘gülpare’. İrmik, süt, ceviz ve şeker şerbeti ile pişiriyor. Tarifini istemedim çünkü; Gülşen Hanım’ın sevgiyle dokunduğu el lezzetinin tarifi olamayacaktır, bizzat kendi eli gerekir mutlaka. Çibörek, mantı ya da sorpa sipariş ettiğinizde gülpare de isteyin, ne demek istediğimi anlayacaksınız.
EN ESKİ YUFKACI
Emeğin en beyazı, yufka açmak için yüreğiniz de yufka gibi olmalı. Yüreğinizin ellerinize verdiği lezzeti, parmaklarınızla işleyeceğiniz una dokunurken, verdiğiniz sevgi ve şefkat hamuru da, yüreğinizi de canlandırmalı. ‘Kısmet Yufka’, Aşağı Ayrancı Yaylagül Sokak’taki yerinde 1969 yılından beri babadan oğula geçirdiği yufka yüreklilikle emek veriyor. Yufkalarını anlatmayacağım, 50 küsur yıldır aynı sevgiyi hissettiniz mutlaka. Eriştesi var mesela, hem sade hem sebzeli. Yufka ekmeği yapıyorlar, su serptiğinizde yumuşayan. Unuttuğumuz ama çok sevdiğimiz, her koşulda cankurtaran ‘sigara böreği’ nefis. Mehmet Can yufkasını açıyor, sevgili eşi içine az yağlı beyaz peyniri koyup sarıyor. Kızartmak da, keyiflenmek de size kalıyor. Kısmetiniz açık! Uğrayın, gördüklerinizi çiğ çiğ yemek isteyeceksiniz.
Paylaş