Paylaş
Uzun zamandır şehirden uzak yaşıyordum. Şehirdeydim ancak şehrin hengâmesinden uzaktım. Hastanede geçirdiğim süre, sonrasında evde dinlenme derken epeydir dışarı çıkmamıştım. Geçenlerde güzel güneşli bir hava vardı, iyi de hissediyordum sıkıca giyinip yürüyüşe çıktım. Kış güneşinin ısıtan aydınlığı yavaş adımlarıma eşlik ederken kendimden geçmiştim. Epeydir yürüyüş yapmamanın verdiği özlem de vardı, hayata yeniden katılmanın sevinci de... Ara sokaklardan ana caddeye çıkana kadar yeniden yaşama katılışımın yüzüme yansıttığı gülümsemeyle yürüdüm. Bir anda gürültü patırtı korna sesleri arasında yaya geçidinden karşıya geçebilmek için süren uzun bekleyiş ve yayalara gösterilmeyen saygının gerdiği bedenim yüzümdeki tebessümü de alıp götürmeye yetmişti. Egzoz dumanının soluduğumuz atmosfere kattığı kötü gazlar kimsenin umurunda değildi. Araba kullananların başlarının öne eğik oluşunu üzüntülerine bağlamak istesem de önümden geçtiklerinde ellerindeki telefonları görünce sadece yutkundum. Arabaların birbirlerine ölesiye çaldıkları korna sesleri, kiminin camı açıp bağırışları ve ettikleri küfürler benim kulağıma hoş gelmese de duyanlar alışkındı, pek oralı olmadılar. Eskiden sadece gençler yolda yürürken ellerindeki telefonlara bakıyordu; şimdilerde yaşını başını almışlar da yürürken telefonlarıyla haşır neşir. Attıkları adımların onları götüreceği yer ve önlerini göremez halleri komik olsa da, geleceklerini de göremiyor olmaları trajikomikti. Neyse ki yeniden tenha sokaklara dönmüş biraz da sakinlemiştim. Fiziki sağlığın yanında, ruh sağlığının önemini yeniden kavramış ancak çok ürkmüştüm... Hem bana çarpmalarından ürktüm hem de telefonlarına bağımlı hâle gelmiş umursamaz ve saygısız bir toplumun bizi götüreceği yerden.
‘KULEDEKİ PİZZACI’
Bünyesinde barındırdığı iyi restoranlarla nam salan Atakule’nin; Botanik katında bulunan İtalyanca isimli ‘Pizzeria Alla Torre’ Türkçe’de ‘Kuledeki Pizzacı’ anlamına geliyor. Bana kalırsa Türkçe ismini kullanırım. Daha çarpıcı ve akılda kalıcı... Her neyse bunu fazla dert etmeyelim. Esas akılda kalması gereken şeyin damakta kalan ‘lezzet’ olduğu konusunda hepimiz hemfikir olmalıyız. Otoparktan botanik katına girdiğinizde ‘Kuledeki Pizzacı’nın yükseğe kurdukları fırınını görüyorsunuz. Acıktıysanız fırında pişmesi muhtemel pizzaları hayal ederken iç çekebilirsiniz. Vaktiniz yoksa sonra özellikle gitmek üzere plan yapmanız güçlü ihtimal. Ben de öyle yaptım... Birkaç ay önce uğramış, tadım yapmamış ancak aklımda kalmıştı. Geçenlerde Çeşme’den gelen kuzenim Cüneyt’i alıp soluğu ‘Kuledeki Pizzacı’da aldım. Mutfak şefi Muharrem Bakırhan, pizzanın ruhunu bilebilecek ölçüde deneyimli bir pizza ve İtalyan mutfağı ustası. Haliyle tadım seçeneklerini de Muharrem ustaya bıraktık.
‘GRAN BURRATA’
Şahane bir salatayla giriş yaptık ‘Somon Carpaccio’ nefisti. ‘Asparagi (Kuşkonmaz)’ isimli hafif bir pizzayla başladık. İçinde kuşkonmaz, domates ve fiordilatte peyniri olan sosu olmayan beyaz bir pizza. Servis edilirken üzerine konan stracciatella peyniri, sıcak pizzanın üzerinde gevşemişti, biz de öyle; çok sevdik. Ardından biraz daha ağır bir pizza geldi, ismi ‘Gran Burrata’ anlamı ‘Harika Burrata’ (bir tür peynir) gerçekten harikaydı. Domates sos, füme kaburga, yaprak parmesan, roka ve piştikten sonara üzerine konan kocaman burrata peyniriyle efsaneydi. Servis edilirken üzerine acı zeytinyağı ve karabiber dökelim mi sorusuna da, ‘Kuledeki Pizzacı’ya da “Evet” dedim. Mutlaka gidin!...
BAŞPINAR LAHMACUN
Yukarıda pizzayı anlatırken dudak bükenleriniz olmuştur mutlaka. “İtalyanların pizzası varsa bizim de lahmacunumuz var” diyenleri de duydum elbette. Her iki lezzetin de kendine göre özellikleri var deyip bir yarış içine girmektense ikisinin de ayrı ayrı tadını çıkarmaya ne dersiniz? Filistin Caddesi’ni bilenler ‘Ayıntap Sofrası’nı da bilirler diye düşünüyorum. Ayıntap Sofrası’na gidenler restoranın meşhur ‘Başpınar Lahmacun’nuna müptela olmuşlardır. Normal Antep lahmacunu ile doyamayanlar, bunun iki katı büyüklüğündeki ‘Başpınar lahmacun’ tercih ederler. Antep lahmacunu bol sebzeli, sarımsaklı ve zeytinyağlı olur. Tadını bilenler vazgeçemez, ben de öyleyim. Methini çok sık duyduğum için epeydir gitmek istiyordum. Restoranın bağlı olduğu gurubun temsilcisi Eser hanım davet etti, gittim. Restoranın şefi Duran usta önce az Beyran çorbası yolladı, ardından daha önce hiç tatmadığım ‘sıcak atom’ yolladı, tadına bayıldım hatta lahmacunla şahane bir ikili oluşturdular, yumuldum. Sonrasında gelen çiğ köfte ve karışık ızgara tabağı, finalde gelen dondurmalı katmerle birlikte mest etti. Canınız lahmacun çekerse Ayıntap Sofrası’nın ‘Başpınar’ı diyorum ve noktayı koyuyorum.
Paylaş