Paylaş
Hiçbirimiz dört dörtlük değiliz... Hepimizin kontrol etmekte zorlandığı veya hiç edemediği duyguları, davranışları vardır mutlaka. Bu duygu ve davranışların hayatımıza yüklediği zorlukların yanı sıra sonuçlarının kısa sürede kendini göstererek bizi soktuğu abuk durumla yüzleşmenin mahcubiyeti ve olumsuzluklarını görmezden gelmek de... Ne bileyim? Fevri misiniz mesela... Yani anlık da olsa gözünüz kararıyor ve kendinizi kaybediyor musunuz? Saman alevi gibi yanıp kısa sürede kendiliğinden sönse bile yaktığını kül ediyor haliyle... Kırılan kalpler ya da işlenen günahların bedeli ne olur bilinmez... Asabiyet var bir de, o da kontrol edilemiyor ama bu fevrilikten farklı bir duygu... Sürekli burnundan soluyarak yaşama durumu... Memnuniyetsiz, gergin ve tepkili gezinme hali... Olumsuzlukları görmeyi görev edinmiş olumsuz insanların genel tavrı. Bedeli koca bir yalnızlık... Zamanla çevresinde kimseleri bulamadığında asabi durumu sürer mi? O da belli değil... İlahi bir durum olmamasına rağmen yalan söylemek de kontrol edilemiyor maalesef... Yalanın hayatlarına kattığı sanal ihtişamı kısa süreliğine de olsa yaşamanın verdiği öz güven, alışkanlık yapıyor... Doğruyu söylemek akıllarına bile gelmiyor... Bir çeşit bağımlılık yani... Mübalağa veya abartma, kabartma sanatı da var. Bilirsiniz işte... Hani şu pireyi deve yapan cinsler... İnsanlığın en çok sığındığı ya da kullandığı durum ya da dikkat çekme hali... Hepimizde var biraz diyebilirim. En fenası da saflık olmalı. Hani şu aptallık derecesindeki saflık var ya... O işte... Sürekli aynı hatayı tekrarlayan saflara başka ne deniyor bilmiyorum... Siz söyleyin... Cühela mı? Kurnaz mı?
ŞU FIRAT’IN...‘BALCAN KEBABI’
Fırat nehrini bilirsiniz... Hani “Şu Fırat’ın suyu akar serindir... Oy... Oy derdo ölem... Akar serindir...” türküsünde suyu serin akan “Fırat Nehri.” Bu nehrin kenarında yetişen sebze ve meyveler de Fırat’ın türküsünde bahsedilen serin suyuyla sulanıyor. Hele bir patlıcanı var ki Fırat’ın kıyısında ‘Birecik’in Mezra köyü ve civarında yetişiyor, adına da “Mezra patlıcanı” deniyor. Hem çekirdeksiz hem sulu ve yumuşak etli olduğundan, başta “Patlıcan (Balcan) kebap” olmak üzere tüm patlıcan yemeklerine lezzet katıyor. Küçükesat, Bağlar Caddesi’ndeki “Efsane Kebapçı Selçuk Usta”ya “Patlıcan geldiğinde haber sal” demiştim; sağ olsun saldı haberi hemen gittim tabii... Yaza girdiğimiz şu sıcak ağustos ayının en serin tarafı Fırat boyundan gelen Mezra patlıcanıyla Selçuk Usta’nın babası Ahmet Usta’nın pişirdiği Balcan kebabı olmalı. Yerken Fırat’ın kenarında esen serin havayı soluyorsunuz... Selçuk Usta’ya gidin... Serinleyeceksiniz.
ROMA DONDURMACISI ‘METO’
Ben yaştakilerin çoğu “Roma dondurması”nı bilir mutlaka. İtalyan usulü kaymak dondurmanın müptelası olmamak mümkün değil. Roma dondurması ararken “Meto”yu duymuştum ama detayları bilmiyordum. Dikmen, Keklikpınarı, Hürriyet Caddesi’ndeki Meto Dondurmacısı’nda dördüncü kuşaktan ve aynı zamanda da babasından el almış bir dondurma ustası “Hüseyin Vatansever” anlattı. “Met” Yugoslavca’da “Bal” demekmiş, Meto da “Ballı” anlamındaymış. Ankara’daki en iyi dondurmacıların çoğu aslen Arnavut kökenli ve birbiriyle de akraba sayılabilirler. Meto’nun serüveni büyük büyük dedeyle İtalya’da başlıyor. İtalya’da dondurmacılığı Roma’da öğrendikten sonra memlekete dönen dedenin çocukları Ankara’ya geliyor ve Roma dondurmacılığını başlatıyorlar. Ankara’da 1956 yılından bu yana dondurmacılık yapan Vatansever ailesinin kurduğu “Meto Dondurma” halen eskiden olduğu gibi Roma’nın lezzetini Ankara’da uygulamaya devam ediyor. Karadutlusunu çok sevdim şahane ama yoğurtlu dondurması efsane... Mutlaka gidin.
BİZİM KÖFTECİ ‘CESUR YÜREK’
Başkent Oto Sanayi, yani namı diğer “Şaşmaz”daki “Bizim Köfteci”yi daha önce de birkaç kez yazmıştım... Bizim Köfteci “Nurettin Usta”nın oğlu aynı zamanda da sosyal medya fenomeni sevgili “Cesur Yıldız”ın büyük bir keyifle çektiği videolara rastlamışsınızdır. İzlerken gözünüz döndü mü bilmiyorum ama ben her izlediğimde soluğu Cesur’un yanında alıyorum. Köftesi zaten meşhur ve Ankara’daki en iyi anne köftelerinden... Döneri biz Ankaralıların vazgeçmediği yaprak döner, lezzeti ve ustalığı nefis. Biftek için yazacağım tek şey “şahane” olmalı ve ekmek arasına konduğunda lezzeti katlanıyor. Bu gittiğimde daha önce denemediğim “Burger”i tattım ve Ankara’da eskiden yapılan hamburgerin nostaljik tadına rastladım. Çocuklarınıza rahatlıkla yedirebileceğiniz lezzette. Finali “Supangle” ile yaptık... Kuzenim Cüneyt supangleyi de ekmeğin arasına koymaya kalkınca çimdiklemek zorunda kaldım... Ailece gidin herkese göre ekmek arası bir şeyler var... Bayılacaksınız.
Paylaş