Hayat akarken

“Hepimiz biraz balık, biraz bahar nezlesi, biraz şiir, biraz parasızlık...” (Ferhan Şensoy)

Haberin Devamı

Günlük yaşam, sorumluluklar, zorunluluklar bir yana çekerken; hayaller, arzular ve gelecekle ilgili düşünceler farklı bir yana sürüklüyor. Bir nevi boşluktayız; evrene sorgu, sual kar etmiyor. Alıştırıldığımız yaşamın, ensemizde hissettiğimiz nefesi bize “Koş” diyor, biz de koşuyoruz. Bazen hayatın olması gereken akışına, bazen de dayatılan yaşamın akıntısına kapılıp gidiyoruz. Her halükarda koşarak; hayatı yormayı ve yenmeyi düşünüyoruz. Hayatı yorabilmiş miydik? Emin değilim ama biz insanların hırsları, egoları, arzuları yorulmuyordu. Nefes nefeseydik ancak yine de durmuyorduk, dinlenmek ya da önümüze bakmak için de durmamıştık. Hele ki düşünmek... Hiç ama hiç aklımızda yoktu. Ne istediğimizin farkında değildik, daha iyisi ve daha da iyisi diyerek anlık ve geçici hazlar veren; ego tatmininden ileri gidemeyen duygulara ‘Hayat’ derken, uyuyakalmıştık. ‘Hayat’ bizdik aslında, bilen var mı ki? Kimsenin bildiğini, biliyorsa da memnun olduğunu sanmıyorum. Neden mi? Çünkü... Hâlâ uyuyoruz... Geçenlerde Doğan Cüceloğlu, Rasim Öztekin ve Kartal Tibet öldü. Öncesinde Münir Özkul, Erol Günaydın, Levent Kırca... Daha da öncesinde Kemal Sunal ve Barış Manço ölmüştü. Ben çok üzgünüm. Bizi ‘biz’ yapan, ‘bir’ yapan, diğerleri gibi Ferhan Şensoy da öldü. Hislerim yalnızlık ve uyku hali. “Uyumak güzel de, kitle halinde uyuyunca sıkıntı büyük oluyor” demişti büyük usta Ferhan Şensoy. Uyanın...

Haberin Devamı

KÖROĞLU’NDA ‘SARDUNYA’

Geçenlerde epeydir uğramadığım G.O.P Köroğlu Caddesi’ni baştan başa yürüdüm. Zihnimde, bir yandan gençlik yıllarından kalma anılar ve mekânlar canlanırken, diğer yandan Köroğlu Caddesi’nin yıllardır yaşadığı durağanlığı atlatarak yeniden canlanışının keyfini yaşadım. Gözüme çarpan ilk mekândı ‘Sardunya.’ Meze ve atıştırmalık restoranı olarak değerlendirmek üzereyken ‘ara sıcak’ ve ‘ana yemek’ servisi yapıldığını görünce, keyifli bahçesinde iştahla yemek geçti içimden. Üç çocukluk arkadaşı; eczacı Kutlu, mimar Ahmet ve mühendis Cihangir, kafa kafaya verip sevdikleri yiyeceklerin bir arada olduğu Sardunya’ya, kendi güzel lezzetlerini de katınca iştah açıcı bir mekân oluşmuş. Sardunya’nın en hoşuma giden tarafı; Anadolu’nun her yanından ulaşabildikleri kadın üreticilerin elinden çıkan butik ürünleri kullanmaları fikri oldu, bayıldım. Herkesin kullandığı plastik paketleme yerine, kavanozlara koydukları mezeleri evinize götürebiliyorsunuz. Bildiğimiz klasik mezelerin lezzeti nefis, klasik olmayanlar için herkesin damak zevkine göre seçim ve beğeni değişir.

Hayat akarken

CİBES OTU

Haberin Devamı

Ege bölgesine has şifalı bitkiye ‘Lahana patlağı, azman ve cibez’ de deniyor; Karadeniz deki ismi ‘Cici otu.’ C vitamini açısından zenginliğinden dolayı soğuk algınlığının yanı sıra, uzun süre tok tutmasıyla; zayıflamak isteyenlerin de son zamanlarda müptelası olduğu bir bitki Cibes. Bağışıklık sistemini güçlendiren bu bitkinin, Egeli kadınlar tarafından aşkla hazırlanan salamurasına, biraz zeytinyağı ve baharat, biraz da sevgilerini katıp servis ediyor, Sardunya.

Hayat akarken

ÇOBAN KAVURMA

Sürüsünün başından ayrılamayan çobanın, otlanan koyunlarının yediği otlara ilaveten, heybesinde ne varsa, domates, soğan, biber gibi sebzeleri; kepeneğine asabildiği büyüklükteki yayvan sacda, yaktığı çalı çırpıdan ateşin üzerinde hemencecik kavurduğu yemeğe diyoruz ‘Çoban kavurma.’ İçinde et yoktur aslında ama soğuk günlerde, önceden hazırlanmış kavurma et ekleyince; tadına da kokusuna doyamadık. Sardunya’da, uzun zamandır yemediğim, kuzu etiyle hazırlanan çoban kavurmayı tattım, çok beğendim. Köroğlu ‘Sardunya’yla güzel kokuyor, koklamakta fayda var.

Hayat akarken

AHLATLIBEL ‘SEDRUS’

Haberin Devamı

Şehir gürültüsünden kaçıp, doğayla kucaklaşmak için, benim de çok sevdiğim, çocuklar küçükken her fırsatta soluklandığım yer ‘Ahlatlıbel.’ Kalabalık olup olmaması fark etmez, doğa herkesi kucaklama konusunda cömert. Bu sefer gittiğimde çocuklar yanımda değildi, hazırlıksızdım. Ahlatlıbel içindeki ‘Sedrus’ yetişti imdadıma. Doğanın içinde, doğaya uyumlu şekilde tasarlanmış binası ve mutfağı, şehrin gürültüsünü unutturup, huzuru hissettiren havasıyla yediğiniz her şey daha da lezzetleniyor. ‘Fransız tostu’ ve yanında servis edilen soslar nefisti, hem açlığımı giderdi, hem de oturduğum bahçesinde içtiğim çayla birlikte doğayı doyasıya hissetmem de cabasıydı. Şef Oktay ekinci, hazırladıkları menüye güveniyor, benim için de sürpriz oldu açıkçası; bu kadar iyisini beklemiyordum. Kalabalık seviyorsanız hafta sonu, sevmiyorsanız hafta içi ama sürprizlere açık gidin.

Yazarın Tüm Yazıları