Paylaş
Doğa, doğal, doğallık kelimelerini çok sık kullanıyoruz ama ne kadar önemsediğimiz de ortada. Kelimeleri kullanmanın pek fazla bir önemi yok aslında, doğanın kendisini gerçekten anlamak önemli. ‘Doğa, doğal, doğallık’ demek, dışarıdan her hangi bir destek ya da köstek görmeden ‘kendi hali’ olma durumu, yani ‘olması gerektiği gibi’ olmak... Ormanları biz mi yeşerttik? Hayır tabii ki! Onlar doğanın doğal döngüsü (toprak, hava, yağmur) içinde gelişti... Ama biz yaktık. Suyu da biz zehirledik, havayı da biz kirlettik, yetinmedik, toprağı ve mevsimleri de bozduk, hayvanları öldürdük. Felaketler, afetler dedik, doğanın doğallığına müdahale etmiştik, “çekil yolumdan” dedi, nafile anlamadık. “Ben daha güçlüyüm, seni yenerim” dedi insanoğlu, egosunu daha da büyüterek doğal olmayan kendi sanal doğasını yaratmaya başladı. Ne mi oldu? Açlık, susuzluk, ölümcül hastalıklar... Ve daha gelecekte neler neler... Ne mi olmalı?
‘Kalbinizde yeşil bir ağaç bulundurun, belki şarkı söyleyen bir kuş gelir, konar.’ (Çin atasözü)
‘INPUT’ DOĞAL BESLENME DÜKKÂNI
Doğadan söze girmişken, doğaya uyum içerisinde yaşayıp beslenmenin verdiği huzurdan da bahsetmek gerek. ‘Plant base’ yani ‘bitki temelli’ beslenmenin verdiği sağlıklı hissetme duygusu apayrı bir huzur veriyor, en azından ben öyle hissettim. Alışmadığımız bir beslenme türü olsa da, doğayı tüketme hızımıza bakılırsa, ilerde çok fazla arayıp, belki de bulamayacağımız türden bir mutluluk kaynağı olacağı kesin. İnsanoğlunun, doğaya karşı açtığı savaştaki en önemli silahı ‘bilgisayar’ın mühendisiydi sevgili Zelâl Seda Koç, taraf değiştirerek, doğayı seçti. Seçmekle de kalmadı, Ankara’nın en doğal sokaklarından eski Çevre Sokak’ta (Üsküp Caddesi) yeşillikler arasında bir doğal mutfak atölyesi, doğal ve sağlıklı beslenme dükkânı ya da insanın doğal halini hatırlayacağı keyifli bir mekân hazırladı. Kafenin ismine bilgisayar günlerinden esinlendiği ‘Input’ diyerek belki de hepimiz için doğaya giriş sayfasını açıyordu. Çikolata ve karamelli pişmemiş ‘cheesecake’ denedim, nefisti. Tarif edemeyeceğim duyguları yaşarken, yazacak cümleyi de bulmakta zorlandım ama “İn put, çık mut” desem anlaşılır sanırım.
EN GELENEKSEL ‘ACUKA’
Sevgili Zelâl, çalışma arkadaşları Merve, Damla, Ece ve Azime ile birlikte doğallığın gerektirdiği her türlü bitki temelli yiyeceği üretiyor, sunuma hazırlıyor ve servisi de yapıyorlar. Kısacası yaptıkları işle ilgili herkes her şeyi biliyor. Ekibin ısrarla tatmamı önerdiği ‘acuka’ efsane nitelikleri taşıyacak kadar doğal ve gelenekseldi. Bence gidin hem Merve’nin sevgili köpeği Fadıl’ı sevin hem de ‘acuka’yı tatmak için siz ısrar edin, bayılacaksınız.
‘TERRA’ DOĞAL MUTFAK
TERRA, Latince’de ‘yeryüzü’ demek, toprak, tabiat, doğa, dünyanın bizzat kendisi de diyebiliriz sanırım. Her şeyin ana kaynağını tükettiğimiz günlerin yaklaştığını hatırlatırken özümüze dönüşü de işaret ediyor ‘terra’. ‘Nisan Kuyucu’, doğallığın sorumluluğunu üstlendiği bir mutfakla ‘terra’nın önemini beslenmemize de yansıtıyor. Açgözlü insanın, alıştığı kan kokusu ve etten vazgeçemediği, yemediği dönemlerde özlediği ruh halini tatmin etmek için benzetmeler yapmış mesela. Dokusu ve kokusu aynıydı, çiğnerken verdiği his de öyleydi, tattırdığı kokoreçi ayırt etmekte zorlandım. Bağırsaktan yapıldığını bilip de yiyemeyenler ancak merak edenler için inanılmaz bir deneyim. Burger köftesi, geleneksel sucuk, kıymalı lazanya da var, geçek tatlarını biliyorsanız ayırt edemeyeceksiniz bile. Hepsi tamamen bitki temelli ve doğal. Et ve et ürünleri olmadığı için hijyen garanti, hem doyurucu hem de leziz. Yiyip uyuduğunuzda kâbus da görmüyor, huzurla uyanıyorsunuz.
‘SUŞİ BURRİTO’
Japon atıştırmalığı ‘suşi’yi biliyorsunuzdur mutlaka. Burrito ise Meksika usulü dürüm demek, buna da çok yabancı sayılmayız. Bitki temelli, dürüm gibi suşi yapmış sevgili Nisan. Tadına bakamadım çünkü sadece hafta sonları hazırlıyor, ilk fırsatta deneyeceğim. Vegansanız mutlaka gitmeniz gerek zaten, değilseniz de gideceksiniz yoksa meraktan çatlarsınız. Kavaklıdere, Beykoz Sokak’taki ‘Terra’ya gittiğinizde kitabınızı da götürün, ‘suşi burrito’dan sonra ‘banana bread’ ısmarlayın, hem güzel müzik hem de doğal bir sessizliğe gömüleceksiniz.
Paylaş