Paylaş
Çocukluğumda basit yaşadığımızı ama mutlu olduğumuzu hatırlıyorum. Bayramın ne kadar değerli olduğunu da anımsıyorum. Sadece bayramdan bayrama alınan yeni kıyafetleri giydiğimizde bütün bir yılın beklediğimiz bu anını aynanın karşısında ölümsüzleştirmek istediğimiz o duruşumuzu da asla unutmadım. Basit yaşamdan ne anladığınızı bilmiyorum ama çoğu kimsenin ‘Yoksun veya Yoksul’ yaşamla özdeşleştirme ihtimali var. Dolabınızdaki 20 gömlek ile 2 gömlek arasındaki farkı sorsam, ne dersiniz? Kimi aradaki sayı farkını hesaplar, fazla gömleğin zenginlik, az olanın fakirliği simgelediğini düşünür. Kimisi her sabah yaşayacağı bol seçenekli kararsızlığı, bunların yıkanıp ütülenmesine harcayacağı zaman ve parayı hesaplar. Bazıları her gün farklı giyinmenin çevresine vereceği etkiyle beğenileceğini, gıpta edileceğini düşünürken havaya girer. Kendi kişiliği ile sosyalleşemeyenler, gösterişli giyinebilmenin sosyal statüsü açısından önemli olduğunu düşünecektir. Karakteri ve donanımı ile ilgili bir endişesi olmayanlar gömleğin sayısından çok temizliğine önem verirken her sabah ‘Hangisini giysem?’ kaosu yaşamayacağının da farkındadır. Basit yaşamın az eşya çok özgürlük olduğunu bilenler ‘Özgür ve doğal’ yakıştırmasında bana katılır sanırım. Çevre bilinci olanların da bana katılacağını düşünüyorum. Çok fazla eşyanın, endüstriyel üretim gerektireceği, dolayısıyla karbon salınımını arttıracağı, küresel ısınmanın tetikleyeceği kuraklığın da farkında olmak gerek. Lütfen basit yaşayın… Nefes alamıyoruz…
DOĞAYA UYARI
‘Dikkat dikkat insan tatile çıkıyor!’ Ormana, denize, göle, nehire, hayvanlara yani doğaya ve tüm bileşenlerine uyarımdır. Gözünüzü dört açın. Dizginlenemez bir canlı türü olan insan, kontrolsüz bir şekilde ve güruh halde bağrınıza geliyor. Sizin doğanızda var, sevgiyle karşılayacağınızı biliyorum, sarılacağınızı kucaklayacağınızı da. Arabayla son sürat giderken pencereyi açıp pisliklerini açık olan bağrınıza bırakacaktır. Aman dikkat! Ormanda gölgenize sığınmaya gelecek, sevgi sanacaksınız. Meyvenizi toplarken dalınızı da koparacak, üzerinde tüneyen kuşları avlayacak hemen dibinizde ateş yakıp pişirecek, söndürmeden giderken hem ağaçları hem diğer canlıları yakacak. Çöplerini bırakıp gittiğinde arkasına bile bakmayacak. Keyfine ve konforuna düşkün insanoğlu poşet poşet paketli yiyecekle denizlere açılacak, içindekileri midesine naylonunu berrak sularına bırakacak sonra da utanmadan serinlemek için kendisi de girecek, üstüne bir de hacetini yapacak. Ne kendine ne de siz doğanın hiçbir bileşenine saygısı olmayan ve asla ıslah olmayacak bu yaratığın size zarar vermemesi için dua edeceğim.
GELENEKSEL SU BÖREĞİ
Anadolu mutfağında baklavayla birlikte en sevilen hamur işi ‘su böreği’ bayramların da vazgeçilmez tutkusuydu. Önceleri elden ele geçen maharetle pişirilen ‘su böreği’, şimdilerde rahata ve hazıra alışan yeni neslin bayram menüsüne bile girmiyor. Anadolu kadınının referans yiyeceği olan su böreğinin, pişiremeyenlerin ayıplandığı düşünüldüğünde hem mutfaktaki hem hayattaki önemi de ortaya çıkıyor. Geleneksel su böreği için, aylardır arayış içindeydim, Birlik Mahallesi’ndeki ‘Meşhur Kayseri Tepsi Mantıcısı’ Ali ağabeye, ‘Bana göre Türkiye’nin en iyi mantısını pişiriyorsunuz, neden su böreği de açmıyorsunuz ki?’ sorusunu soruyorum, ‘Pişirmediğimizi kim söyledi?’ cevabıyla rahatlıyorum, o da tarife başlıyor. ‘Hamur elle yoğruluyor, kıvam yakalamak zaman ve emek gerektiriyor. Dikkatle açılıp haşlanıyor, bunun için de maharet ve sevgi gerekiyor. Trabzon’da bizim için üretilen tereyağını biz ayrıca işlemden geçirip sade hale getirip kullanıyoruz, denge gerekiyor. İç harcındaki kıymasında sinir de yok, koku da.’ Her aşamasına sevgili eşi Nigar Hanım’ın elinin değmesi gerektiğinin de altını çizen Ali ağabey, Nigar Hanım’ın mutfaktaki müsaitliğini planlamak açısından ‘sadece sipariş üzerine pişirildiği’ni anlattı. Tadına bakınca lezzeti, mahareti ve içinde barındırdığı sanatı duyumsadım. Bayramda kapalılar, bugün ya da yarın erkenden uğrayıp sipariş verin derim.
KURBANA ‘ÖZEL KASAP’
Eline bıçağı alan herkesin kendini kasap sandığı bayram günlerinde yaşanan kazalara şahit olmuşsunuzdur. Et ayıklamanın maharet gerektirdiğinin farkında olmayan kasap görünümlüler sayesinde bayramda yenecek iki lokma et de burnumuzdan geliyor. Sancak Mahallesi Tiflis Caddesi’ndeki ‘Özel Kasap’ın önünden geçerken sevgili Erol Çapraz, ‘bayramın ilk üç günü açık olacaklarını, dileyenlerin kurban etlerini getirmeleri halinde istedikleri şekilde fire vermeden ayıklayacakları’ bilgisini verdi, müjde gibi algıladım. Kurban etinizi firesiz paylaşmak ve ağız tadıyla yemek için Özel Kasap’ta Erol’u bulun, bayramınız lezzet olsun.
Paylaş