Şengün Kılıç, İstanbul Sanayi Odası Başkanı Hüsamettin Kavi'ye soruyor: ‘‘Fabrikalar çevreyi kirletiyor. İstanbul'da yaşıyorsunuz ve bu kenti kirletiyorsunuz! Nasıl bir kentte yaşamak istersiniz?’’O da şöyle cevap veriyor:‘‘Aslında mevcut İstanbul'da bu koşullarda yaşamak istemiyorum. Daha sakin, daha huzurlu ve dolayısıyla daha verimli olabileceğim bir yerde yaşamak istiyorum... Aslolan yaşamın kendisi. Zannediyorum bunu sadece ben değil, bütün insanlar ister...’’Samimi bir itiraf, bütün İstanbulluların paylaştığı duygular.Ancak ortada bütün İstanbulluları kapsayan bir çelişki var.İstanbullular hem temiz bir şehirde yaşamak istiyor, hem de çevreyi kirletmeyi sürdürmeyi istiyor!Ersin Kalkan'ın Haliç'le ilgili haberinde, Haliç Fener Gönüllüleri Derneği Başkan Yardımcısı Mustafa Ünal'ın Haliç'i kirleten sanayicilere karşı öfkeli sözlerini okuyoruz: ‘‘Bir takım işadamları, çevreyi kirletmemeleri konusunda uyarı geldi mi hemen celalleniyorlar. Aynı işadamları, 'Eğer arıtma tesisi kurarsak maliyetler artar ve dış piyasada rekabet şansımız azalır. Siz bizim ihracat yapıp vatanımıza döviz kazandırmamızı engellemeye çalışıyorsunuz' diyorlar.’’Haliç'le birleşen derelerin kenarındaki fabrikalar gerçekten de bu benzersiz iç denizi mahvediyor; hiç kimse bunu inkar edemez. Haliç'e gönül vermiş bir derneğin başkanı olan Mustafa Ünal bu sanayicileri ‘‘vatana ihanetle’’ suçlamaya kadar vardırıyor işi; bu bence çok çok ağır bir suçlama. Ama, en hafifinden, bu sanayicilerin insana, özellikle de Türklere has bir aymazlık içinde olduğu da gerçek: Yok ettikleri kendi yaşadıkları yer çünkü!Çevre kirliliğini ortadan kaldıran önlemlerin maliyetleri arttırdığı, dolayısıyla sanayinin dış piyasadaki rekabet gücünü kösteklediği iddialarına gelince, bunda doğruluk payı da var, abartma da.Ama mesele bence bunda değil. Mesele, çözüm üretme konusundaki beceriksizliğimizde, üç ay sonrasını görememizde, göremeyince de on yıl sonrasını görmek istememizde yatıyor.Biliyorsunuz, Bağdat bombalar altındayken karartma uygulamıyor. Çünkü günümüzde karartmanın hiç bir faydası yok. Bombalar yok edecekleri binaların üzerine uydu aracılığıyla, elektronik sistemlerle yönlendirilerek düşüyorlar.Sizce bunu yapabilen insan, kenarındaki dereyi kirletmeden üretim yapmayı, bunu da çok düşük maliyetle gerçekleştirmeyi beceremez mi?Yok etmeye, hem de çok yüksek maliyetlerle yok etmeye ne kadar meraklıyız!Maliyetlerin yüksekliğinden ancak iş düzeltmeye, var etmeye gelince şikayet ediyoruz.