Sessizliği dinliyorlar

Ayşen GÜR
Haberin Devamı

Biliyorsunuz, İstanbul'u saran seçim afişlerinden anlaşıldığı kadarıyla ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, Sessiz Çoğunluk'un sesini duyuyor. Neyse ki neler duyduğunu da bizi fazla merakta bırakmadan hemen açıklıyor.

Yine afişlerden öğreniyoruz: Sessiz Çoğunluk evladına okul istiyormuş; temiz toplum istiyormuş.

Dün Milliyet Gazetesi'nde Melih Aşık'ın köşesinde çıkan bir habere göre, ANAP'ın İstanbul Belediye Başkanı adayı olan Ali Talip Özdemir'in seçim sloganı da ‘‘İstanbul'u Dinliyorum’’ olacakmış.

Öyle anlaşılıyor ki bu parti, etrafı sarmış olan derin sessizliği büyük bir dikkatle dinliyor.

Fakat bildiklerini hiç kendine saklamayıp hemen gazetecilere açıklamasıyla tanınan Mesut Yılmaz'ın, Sessiz Çoğunluk tarafından yalnız onun kulağına söylenen sözleri adeti olduğu üzere derhal afişlere bastırıp etrafa dağıtması, rakiplerinin de işine yaradı.

Sessiz Çoğunluk'un temiz toplum istediğini öğrenen DSP, hemen Zekeriya Temizel'i İstanbul'a belediye başkanı adayı yaptı. Temizel'in kendi dürüstlüğü kadar soyadı da bunda rol oynadı.

‘‘Konuşan Türkiye’’yi aniden ‘‘Sessiz Çoğunluk’’un ele geçirdiği anlaşılınca, Tantan'ın da suyu ısındı. Hem ANAP hem DSP bir ara onu İstanbul'a belediye başkanı adayı yapmayı düşünmüşlerdi; ama adam o gürültülü soyadı yüzünden şansını baştan kaybetmişti.

Allah yardımcımız olsun

Siyasi partilerin İstanbul belediye başkanlığına son dakikaya kadar bir türlü aday bulamamaları, birbiriyle hiçbir ilgisi olmayan bir sürü insanın isminin aynı anda ortalıkta dolaşması, bir partiden aday olacağı söylenen birinin pat diye bir başka partiden aday adayı haline dönüşmesi, son dakikada daha önceden hiç ismi geçmeyen birinin hop diye aday olarak açıklanması aslında gülünecek değil, ağlanacak bir durum.

İstanbul ile ilgili hiç bir hazırlığı, hiç bir kadrosu olmayan bu partilerden Türkiye ile ilgili olarak ne bekleyebiliriz?

Neyse ki ne kadar kötü yönetilirsek yönetilelim, hayat devam ediyor, hepimiz kendi başımızın çaresine bakıyoruz. İyi ya da kötü.

Leningrad'ın ağaçları

Edirne'den bir okuyucumuz, İkinci Dünya Savaşı'yla ilgili efsaneleşmiş bir olayı hatırlatan bir faks yolladı. Olay, ağaç karşısında insanların tutumunu anlatıyor:

Savaş sırasında Alman ordusu Rusya'yı işgal etmiş, Moskova'ya yaklaşmış, Leningrad'ı da (bugün St. Petersburg) kuşatmıştı. Kuşatma aylarca, aylarca sürdü. Şehir halkının dışarıyla ilişkisi kalmamıştı. Binlerce insan açlıktan öldü. Açlık bir yana, soğuk da halkı yıldırmıştı. Isı eksi 20 dereceydi. Halk ısınmak için ağaç kesmek zorundaydı. Ama kentin içindeki ağaçları kesmiyor, hemen yakınlardaki ormanlara giderek oralardaki ağaçları kesiyorlardı.

Okuyucumuz şöyle diyor:

‘‘Bulvar ve parklardaki ağaçlara dokunmuyorlar, onlar kentin süsü ve yeşili olarak görülüyor. Orman içinde kesilen ağaçlar nasıl olsa yeniden yeşerebilir, ama parkların süsü ve yeşili olan ağaçlar kesilirse onları yeniden yetiştirmek en az yirmi yıl gerektirirdi...’’

Faks şöyle bitiyor:

‘‘Ağacın yetişmesini, ağacın değerini bilen bir toplum olduğumuzda yurdumuz canlı bir yeşile sahip olacaktır.’’

Yazarın Tüm Yazıları