Paylaş
‘‘Sivil toplum’’ lafını hiç bu seçimlerde olduğu kadar sık duymadık.
Muhtar adayından büyükşehir adayına kadar her partiden herkesin dilinde: Sivil toplum kuruluşlarını çok seviyoruz. Onları el üstünde tutuyoruz. Başımızda taşıyacağız.
Adayların sivil toplum kuruluşundan anladığı ve beklediği şeyler birbirinden farklıydı. Ama, hiç değilse bütün adayların bu konuya önem verdiği görülüyordu.
Dün Pera Palas Oteli'nde önemli bir toplantı vardı. İstanbul'daki birçok sivil toplum kuruluşu bir araya gelmiş, bir kent sözleşmesi hazırlamıştı. Örgütlü toplumun belediyeyi denetlemesine fırsat tanıyan, halka bilgi akışını sağlayan, belediyeyi de yaptığı her işin sorumluluğunu tek başına sırtlanma yükünden kurtaran bir sözleşme.
Adayların bunu çok ciddiye aldığını farkederek sevindim. Hepsi sözleşmeyi en ince ayrıntısına kadar incelediler. Sözleşmeyi imzalamakta tereddüt etmeleri bile bana bir ciddiye alma işareti olarak geldi, olumlu göründü.
Türkiye'de ‘‘yalandan kim ölmüş’’ lafı o kadar doğrudur ki, adayların titizliği beni şaşırttı, mutlu etti.
Ne günlere kaldık!
* * *
Dün gazetemizde, Tümer Yalçın'ın köşesinde Kavaklı beldesi belediye başkanı Orhan Tıraşoğlu'yla hakkındaki yolsuzluk iddialarıyla ilgili olarak yapılan söyleşi büyük ilgi görmüş. Okurlarımızdan öğrendiğimize göre bizzat belediye başkanı ilgilenmiş konuyla! Beldeden arayan okurlarımıza göre Tıraşoğlu yazının Kavaklı'daki Hürriyet okurlarına ulaşmasını engellemeye çalışmış. Akrabalarına ait 3-4 büfe Hürriyet alanlara İstanbul ekini vermemiş. Ayrıca bakkal ve marketlerdeki gazeteler de belediye yetkililerince ‘‘arasına reklam koyacağız’’ denilerek toplanmış ve geri verilmemiş.
Arkadaşımız Yavuz Harani, bu haberler üzerine belediye başkanını aradı. Orhan Tıraşoğlu'nun verdiği cevap da ilginç: ‘‘Benim hakkımda ne yazmış ki Hürriyet, nesini toplatacağım?!’’
Paylaş