Paylaş
BUGÜN Hürriyet İstanbul birinci yılını doldurdu.
Bu gazete için çalışan herkes dün, ‘‘ne kadar çabuk geçti!’’ diyordu. Böyle diyordu ama, aslında herkes bu bir yılda ne kadar çok şey öğrendiğini, ne kadar çok şey yaşadığını biliyordu.
Gazetecilik hayatımız açısından Hürriyet İstanbul bizim ekibimiz için müthiş bir tecrübe oldu. Bu süre içinde bir seçim, bir de doğal afet geçti başımızdan; ama sözünü ettiğim tecrübe yalnız olayların yoğunluğu değil.
Biz, tesadüfen Ankara'nın tıkandığı, sistemin kendini yeniden üretmekte büyük sıkıntılar çektiği, toplumun bu sıkıntıyı iyice farkettiği bir dönemde İstanbul gazetesi çıkarmak üzere kolları sıvamıştık.
Tıkanma, birçok kesimde olduğu gibi bizim mesleğimizde de yaşanıyordu. Medyanın toplumun nabzını tutmakta başarısız kaldığından söz ediliyor, haberlerin seçimi ve veriliş biçimi tartışılıyor, mesleğimiz ciddi bir eleştiri konusu haline geliyordu.
O güne kadar gazeteciliğin çeşitli alanlarında çalışmış olan bizler, İstanbul'a yoğunlaştığımızda bu tıkanmadan dikkati çekecek biçimde kurtulduğumuzu hissettik.
Bizim hiç ‘‘toplumun nabzını tutuyor muyuz acaba?’’ gibi bir kaygımız olmadı. Bizim hiç ‘‘bu haberi büyütmeye değer mi acaba?’’ diye bir sıkıntımız olmadı.
Bu bizim şahsi yeteneklerimizden değil, ele aldığımız konunun özelliğinden kaynaklanıyordu.
İlgi alanımız (İstanbul) ulusal gazetelerin ilgi alanına (Türkiye ve dünya) göre küçüldükçe, olaylar ve haberler hem sayıca hem önemce büyüyordu. Okurlarımız artık soyut birer müşteri değildi; bize yön veren muhabirlerimiz, haber müdürlerimiz, editörlerimiz haline gelmişlerdi.
Biz bu bir yılda yerel gazeteciliğin mesleğimizin geleceği açısından ne kadar önemli bir çıkış noktası olduğunu anlamakla kalmadık.
Ülkenin geleceği açısından da mahalle halkının ne kadar önemli bir çıkış noktası olduğunu gördük.
O yüzden bu ilk yıldönümümüzde okurlarımıza teşekkür ediyoruz. Bu teşekkür, ‘‘müşteri memnuniyetini’’ sağlamayı amaçlayan basmakalıp bir söz değildir!
Paylaş