Paylaş
BEN çocukken, annem sık sık şöyle derdi:
‘‘Bu şehirde mezarlıklarla askeri bölgeler olmasa, ağaç kalmayacak!’’
Annemle babam, bu sözleri söyledikten yıllar sonra İstanbul'u yarı yarıya terkederek, ülkenin daha yeşil bir bölgesine gittiler.
Şimdi taşındıkları yerde yeşil gittikçe azalıyor; onlar da çaresiz ‘‘biz ömrümüzün sonuna yaklaştık, siz düşünün!’’ diyerek kendilerini avutuyorlar.
Annemin yıllar önce söylediği, bugün her zamankinden daha da doğru.
Bunun en iyi örneği, Zincirlikuyu Mezarlığı'nın İstanbul'un merkezindeki en büyük yeşil alan olarak kalması. O kadar ki civarda oturanlar burada hafta sonları piknik yapıyor!
Bizim kültürümüzde insanlar mezarlıklardan kaçmaz. Hatta ölüleriyle içiçe yaşayabilir. Mesela, Eyüpsultan Mezarlığı'nın tepesinde, Piyerloti Kahvesi'nde çay içen insanların arasından geçen bir cenaze alayına rastlayabilirsiniz.
Ama mezarlıkların dokunulmazlık ve saygı gerektiren kutsallığı, sık sık çiğnenir.
Saldırılardan en çok pay alan gayrimüslim mezarlıklarıdır, ama Müslüman mezarlıklarına da çok fazla saygı gösterildiği söylenemez.
Gösterilseydi, bugün İstanbul'un tarihi mezarlıklarının çoğunun üzerinde apartmanlar yükseliyor olmazdı!
Oysa, görüyorsunuz, yeşilliğin artık bir zevk değil, ciddi bir ihtiyaç haline dönüştüğü günümüz İstanbul'unda, biz toprağı ayağımızın altında hissetmek için, ölülerimize muhtaç kaldık!
Onlar, yeşilin son bekçisi oldular.
Ruhlarına bir Fatiha okuyalım!
Paylaş