Paylaş
Bir yandan acı çekiyoruz, bir yandan öğreniyoruz.
En çok gücümüze gitmesi gereken, üstünde yaşadığımız toprağı ne kadar az tanıdığımızın ortaya çıkması.
Mesela İstanbul'un eski depremleri hakkında hikayeler, fıkralar duymuştuk. Fakat bunlar bizi hiç telaşlandırmıyordu. Sanki o depremler eskiden olup bitmişti de, bir daha olmayacaktı!
Kaçak ev ve kaçak kat yapanlara kızmamızın nedeni, bir deprem olur da yaptıkları binalar yıkılır korkusundan kaynaklanmıyordu. Onlara yolsuzluk yapıyorlar, şehrin görüntüsünü bozuyorlar, vb. diye kızıyorduk.
Elbette sakat ve çürük binalardan da haberimiz vardı. Ama genel kanıya göre bu binaları yapanlar da içinde oturanlar da cahil ve eğitimsizdi...
Bu önyargılarımız da yıkıldı.
İstanbul ve İzmir'deki hastanelerin, depremden önce, binalarında yapılacak kontrollere nasıl direndiğini, bugün Tolga Tanış'ın yandaki haberinde okuyabilirsiniz.
O hastanelerin o günkü ruh hallerini hayalimizde canlandırabiliriz. İşleri baştan aşkın. Birileri çıkmış, durup dururken, gelin binalarınızı kontrol edelim diyor. Yok kolonları sıyırıp örnek alacaklar, yok şunu isteyecekler, yok bunu isteyecekler! Eminim ki ‘‘Bu işgüzarlık da nereden çıktı?!’’ diye kızmıştır hastane yönetimleri.
İşte depremden sonra öğrendiklerimizden biri de bu. Eğitim görmüş, sorumluluk taşıyan kadrolarımızın ne kadar cahil olduğu.
Paylaş