Paylaş
İSTANBUL Şurası'nda deprem tehlikesi karşısında İstanbul'un durumu tartışılıyor.
İlk günkü konuşmalar sırasında iki konuşmacının sözleri dikkatimi çekti. Vali Erol Çakır şehirdeki yüzbinlerce konutun depreme karşı ne kadar dayanıklı olup olmadığını anlamanın mümkün olmadığını söyledi.
Gerçekten de bu araştırmayı yapmak, ne zaman, ne para ne de eleman açısından imkansız gözüküyor. Vali, bu durum karşısında işin vatandaşlara düştüğünü de açıkça belirtti...
Öte yandan, Birleşmiş Milletler'in Ankara Temsilcisi Cestari'nin sözleri de koltuklarımızı kabarttı:
‘‘İstanbul'da depreme karşı çok yüksek maliyetli önlemler almak gerekir. Ama İstanbul gibi bir mücevheri koruyacak hiçbir önlemin maliyeti yüksek değildir...’’
Bir yabancı ne zaman İstanbul'u böyle övse koltuklarımız kabarır.
Ama bu övgülerin bize yüklediği sorumluluğu bugüne kadar pek üstlenmiş değiliz.
İstanbul için bütün kararları İstanbullular almalı!
Hep bunu söylüyoruz, ama unutmamamız gereken bir başka önemli nokta da, bu şehrin sadece içinde yaşayanlara ait olmadığıdır. İstanbul bütün ülkeyi, hatta bütün dünyayı ilgilendirmektedir. Hep de böyle oldu. Örneğin bugün Leonardo'nun 500 yıl önce Haliç için tasarladığı köprü projesini bile tartışıyoruz.
Bütün bunları sık sık tekrarlamamıza rağmen, İstanbul'u kullanırken, ona son derece hoyrat davranıyoruz. Üstelik, ‘‘hiçbir önlemin maliyetinin yüksek olamayacağı kadar değerli’’ olan bu mücevhere harcayacak fazla paramız da yok!
Bu durumda, dünyanın her yerinden insanlar İstanbul'u övdüklerinde koltuklarımız kabarması biraz tuhaf. Tam aksine, sırtımıza ne kadar ağır bir yük bindiğini düşünerek, omuzlarımız çökmeli!
Paylaş