Paylaş
Küçükken kızkardeşimle imzaladığım barış anlaşmasının metnini aile büyükleri saklamışlar. Biz büyüdükten sonra ikide bir çıkarır gösterirler, bizimle alay eder, gülerlerdi.
Metin aşağı yukarı şöyleydi:
‘‘Bundan sonra bir daha hiç kavga etmeyeceğimize şerefimiz üzerine söz veririz...’’
Kapı gibi belge. Tabii kızkardeşimle ben bu ateşkesi derhal bozduk.
Hiçbir anlaşmaya, antlaşmaya, sözleşmeye, taahhütnameye, hatta kısa süreli mütarekelere bile inanmamayı böyle öğrendim.
Bu tür belgeler çiğnenmek için kaleme alınırlar. Zira öyle olmasaydı, böyle bir metne gerek kalmazdı, öyle değil mi? İnsanlar gül gibi geçinir gider, sözlerini tutar, bunu yazıya döküp imzalamak gibi zahmetli işlere girişmek akıllarına bile gelmezdi.
Bu seçimde ortalıkta yığınla sözleşme ve taahhütname dolaşıyor. Bunlar tek taraflı. Parti ya da aday kendi kendine bir metin hazırlıyor, imzalayıp millete armağan ediyor. Körler sağırlar birbirini ağırlıyor.
Ama farklı sözleşmeler de var bu seçimde. Örneğin 25 sivil toplum kuruluşu bir kent sözleşmesi hazırladı. İmzalamaları için adaylara sunuyor.
Sözleşme, belediye başkanlarına ağır yükümlülükler getiriyor. Bana en önemli gelen hüküm, belediye yönetiminden tam bir şeffaflık istenmesi. Bu zaten yasal olarak zorunlu, ama gerçek hayatta işlemiyor.
Sadece bunu yapmayı taahhüt etseler bile, yeter. Halka bilgi vermeleri için belediye yönetimleri zorlanmalı. Yaşadığım ilçede ne yapıldığını, kime ne izni verildiğini, kimin nereye apartman dikeceğini bilmeliyim.
Bakalım bu sözleşme karşısında adayların tutumu ne olacak?
Paylaş