Paylaş
Beş yıldızlı oteller, bana hep yüzyıl başındaki Avrupa sömürgelerindeki kolonyal otelleri hatırlatır. Uzakdoğu Asya ya da Afrika'da yer alan bu sömürgelerde hava son derece rutubetli ve ağır, yerli halk aç ve çıplak, sokaklar çamurlu ve güvensizdir. Avrupalı Beyaz Adam ve Beyaz Kadın bu cehennemde yaşayamayacağından, onlara oteller yapılır. Her yeri camlarla kaplı, içinde sürekli dönen pervaneleri olan dev seralardır bunlar.
İşte günümüzün beş yıldızlı lüks otelleri nedense onlara benziyor. İçinde soğuğu sıcağı farkettirmeyen modern bir hava tertibatı, berberi, lokantaları, dükkanları, gece kulüpleri, saunaları ve havuzları var. Turistler ve ayrıcalıklı yerli halk için yapma bir cennet.
İşte bu cennetlerden birinden gelen çok önemli haber, maalesef dün gazetemizin 4'üncü sayfasında küçük bir yer işgal etti:
Dı Marmara Oteli'nin Brasri adlı lokantasında 2-12 Mart tarihleri arasında Şanlıurfa Sıra Geceleri düzenlenecek ve bu gecelerde, Urfa'nın en müstesna simalarından biri, Kazancı Bedih, saz ekibiyle türküler söyleyecek...
Şaşırdım: Beş yıldızlı kolonyal otellerimizin başına kazan mı düştü?
Bu oteller bugüne kadar hep Finlandiya Yemek Haftası, Kanada Yemek Haftası, İsviçre Yemek Haftası, Flamenko Geceleri gibi şeyler düzenlerlerdi, Urfa da nereden akıllarına geldi?!
İlk şaşkınlığım geçtikten sonra bu seçimi çok mantıklı buldum. Çünkü ne de olsa Urfa da çok egzotik bir yer. Üstelik bize Singapur kadar uzak.
İnsan: Kendi suyunu kirleten tek canlı
SU havzaları, İstanbul'a su sağlayan göl ve barajların çevresi. Buraların temiz ve boş olması gerekiyor ki, İstanbul halkı mikropsuz bir suya kavuşabilsin.
Gelgelelim su kenarı aynı zamanda yerleşim için de çok çekici. Şöyle göle bakan bir villanız olsun istemez misiniz?! Kanalizasyonunuzun nereye akacağını da başkası düşünsün!
İşte İstanbul, su kaynaklarını korumak için su havzalarına göz dikenlerle mücadele etmek zorunda.
Bu mücadeleyi üstlenmiş olan İSKİ, su kaynaklarının 300 metre çevresini tümüyle ağaçlandırmayı, 300-1000 metrelik mesafede ise kontrollü yerleşime izin vermeyi planlıyor. Gerekçe şu: Ancak 300 metreyi tümüyle koruyabiliriz. Bundan ötesini tamamen koruyamayız. Biz ne yaparsak yapalım, buraya birileri yerleşecektir. Bari bu iş bizim kontrolümüzde, düşük yoğunluklu olarak yapılsın!
Su kaynaklarının 1000 metre çevresini yerleşimden tamamen uzak tutarak korumanın mümkün olmadığını duymak, insanın tüylerini diken diken ediyor.
İnsandan başka hangi canlı kendi suyuna düşman olabilir?
Paylaş