Paylaş
Bazı köşe yazarları son günlerde çok popüler hale gelen ‘‘özel alan-kamu alanı'' terimiyle ilgili yazılar yazıyorlar. Buna örnek olarak da sık sık ‘‘otomobil kullanmayı'' gösteriyorlar.
Trafikte bazı kurallar olduğunu, bunlara uyulması gerektiğini, kamu alanı denilen şeyin de işte bu olduğunu, insanın özel alanda özgürken kamu alanında kurallarla kuşatıldığını vb. anlatıyorlar.
Ben bu konuları pek bilemeyeceğim. Ama, ‘‘otomobil kullanmak'' ve ‘‘trafik'' deyince hemen ilgimi çekiyor.
Naçizane fikrime göre insan (hem kadın hem erkek) otomobil direksiyonuna geçtiği anda bir değişime uğruyor. Bu konuda da siyaset bilimi ya da sosyal bilimlerden önce, psikolojinin söz hakkı var.
Çünkü otomobille bütünleşen insan birdenbire öyle yeteneklerle donanıyor ki (hız, fiziki kuvvet), artık bildiğimiz insan olmaktan çıkıyor. O makinanın bir parçası haline geliyor, onun emrine giriyor. Vücuduna aşılanan güç tarafından büyüleniyor. Derin bir iktidar sarhoşluğuna kapılıyor.
Psikiyatri dünyasında ‘‘yol öfkesi'' adı verilen yeni bir sendromdan, hastalıktan söz ediliyor.
Gerçekten, örneğin otoyolda belli bir yere ulaşmak amacıyla otomobillerine binmiş olan ve birbirini tanımayan iki insanın, birdenbire herşeyi unutmasına, birbirleriyle kıyasıya bir yarışa girmesine, bu uğurda kendi hayatlarını bile hiçe saymalarına yol açan nasıl bir dürtüdür?
İnsanlar otomobil kullanmaya, otomobil denilen aracı daha da geliştirmeye devam edeceklerse, bu gibi soruların cevabını aramalıdırlar.
Paylaş