Paylaş
Her ülke, iktidardakilerin, ellerindeki gücü seçim sırasında muhalefettekilere karşı kullanmasını engellemek için önlem almış durumda. Ama bu önlemler hiçbir ülkede yeterli olmuyor. İktidarın, propaganda sürecinde, baştan bir avantajı var.
Mesela Amerika'da Başkan Clinton, başkanlık ikametgahı olan Beyaz Saray'ın konuk odalarını, kendi seçim kampanyasına fon oluştursun diye zenginlere kiraya verebiliyor...
Fakat bu tür kötüye kullanım örnekleri bir yana, Türkiye'de yerel yönetim konusunda yasal bir boşluk var.
Milletvekilliğine adaylığını koyan herhangi bir insan, eğer devlet memuru, parti yöneticisiyse mutlaka bu görevinden istifa etmek, seçime hiçbir yetkisi olmayan sıradan bir yurttaş olarak girmek zorunda.
İktidardaki parti, seçim zamanında içişleri, adalet ve ulaştırma bakanlıklarına tarafsız isimler getirmek zorunda.
Ama belediye başkanlığı adayları için hiç böyle bir mecburiyet yok!
Bir büyükşehir ya da ilçe belediye başkanı aynı göreve yeniden aday olduğunda görevinden istifa etmek zorunda değil. Belediyenin bütün olanaklarını seçim zamanında kendi propagandası için kullanabilir. Halbuki belediyelerin olanakları çok fazla.
Daha tuhafı var. Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı kamu şirketlerinin (İSKİ gibi) genel başkanları milletvekilliğine aday olurlarsa görevlerinden ayrılmak zorundalar.
Ama bu kamu şirketlerinin yönetim kurulu başkanı olan, en büyük patron konumundaki Büyükşehir Belediye Başkanı eğer yine belediye başkanlığına adaylığını koyarsa hiç de istifa etmek zorunda değil.
Aynı durum ilçe belediye başkanları için de geçerli.
Böyle bir yasal boşluk durumunda, İstanbul Belediye Meclisi'nin önceki gün aldığı kararı, yani aynı makama aday olan Büyükşehir Belediye Başkanı'na istediği ilçeye istediği yardımı yapma yetkisi verilmesini iyi niyetle açıklayamayız.
Paylaş