Paylaş
Belediye bir süre önce Boğaz'ın Avrupa yakasında, deniz kenarındaki kaldırımla yol arasına çelik halat germişti.
Çünkü öteden beri, bu yolda giden otomobiller aniden fikir değiştirip denize doğru uçmakta ve uçarken de arada ne varsa (özellikle deniz kenarındaki yaya kaldırımında gezinen ya da banklarda oturan insanları) silip süpürmekteydi.
İnsanları kendilerinden ve başkalarından korumak için bugüne kadar sayısız tedbir düşünülmüştü.
Mesela beton korkuluklar konmuş, ama bir işe yaramamıştı.
Çelik halatlar ilk yerleştirildiğinde eleştiri, hatta alay konusu olmuşlardı.
Eleştirilmelerinin nedeni, zayıf olduklarına, böyle ‘‘kazalara'' engel olamayacaklarına inanılmasıydı.
Alay konusu olmalarının nedeni de durumdaki gariplikti: Otomobillere, normal insanlar tarafından kullanılan taşıt muamelesi yapılmıyordu; sanki Boğaz kenarına her an kafası kızıp üstündeki biniciyi yere fırlatacak, ehlileştirilmemiş çılgın aygırlar salınmıştı da, insanları bu vahşi yaratıklardan korumak için etraf çitle çevriliyordu...
Ama Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nün önünde Tarabya'da meydana gelen ve bugün gazetemizin manşetinde verdiğimiz olay, bu eleştirilerin ve alayların haksız olduğunu gösterdi:
Evet, çelik halat durduruyor, sürücünün hayatını kurtarıyor.
Evet, Boğaz kenarında sürücüsünü bile kafası kızdığı anda yok edebilecek güçte çılgın atlar dolaşıyor.
Kazadan kurtulan sürücünün söylediği cümleye gelince (‘‘Hızlı da gitmiyordum, ne oldu anlamadım ki!''), çok anlamlı. Eminim öbür dünyada da pekçok insan aynı sözleri tekrarlaya tekrarlaya dolaşıyordur...
Geçmiş olsun.
Paylaş