Paylaş
BAZI sorunlar var ki, onların çözümsüz olduğuna kendimizi inandırmış vaziyetteyiz.
Tabii onlar da çözülmüyorlar.
İstanbul'un otopark sorunu bunların başında geliyor. En tepedeki yöneticiden, en alttaki yayaya kadar herkes, bu şehirde çok derin bir park etme derdi olduğunu biliyor. Bu derdin bazı kişilere ve gruplara ciddi bir gelir getirdiğini biliyor. Bu gelirin büyük bir bölümünün özel kişilerin cebine indiğini, bunun yanlış olduğunu da biliyor.
Bundan şikayet de ediyor.
Ama sıra meselenin çözümüne gelince, kimse bir öneri getirmiyor, getirenlere de kimse inanmıyor.
Sanki karşımızda ne olduğunu bilemediğimiz esrarengiz bir virüs var!
Özel araç ve taksi sahipleri, İstanbul'da park etmenin bir bedeli olduğunu, park edilemeyecek yerlere araba bırakmanın bir cezası olması gerektiğini biliyorlar. Onları öfkelendiren ödedikleri bu bedelin kim olduğu belli olmayan özel kişilerin cebine gitmesi.
Ama öfkeleri pazarlığı yapıp parayı ödedikleri birkaç dakikayla sınırlı. Sonra yeniden işlerine dönüyorlar: Başlarına gelen hayatın bir cilvesi!
Rüşvet, iki kişi arasında bir ilişki. Birileri verdikçe diğerleri almaya, birileri aldıkça diğerleri vermeye alışıyor.
Otopark ve çekici söz konusu olduğunda, bu sistemin artık basit bir rüşvet biçimi değil, bir tür gelir dağılımı olduğu da görülüyor.
Ama çok, hem de çok adaletsiz bir gelir dağılımı!
Paylaş