Paylaş
Her yıl üniversiteye giriş sınavları yaklaşınca iki duyguya kapılıyorum: Birincisi, bir rahatlama: Neyse ki o devri atlattım! Diğeri de boğulmaya benzer bir sıkıntı.
Üniversite sınavını bütün gençler, hayatın en önemli maniası olarak görüyor. Bir bakıma haklılar, çünkü sistem de bu sınavı ‘‘insan hayatını belirleyecek en önemli birkaç saat’’ olarak sunuyor.
Eğitim sistemi 16 yaşındaki gençlere tek bir alternatif sunabiliyor: Üniversite giriş sınavı! Bu maniayı aşamayanlara da ‘‘sen ne yaparsan yap beni ilgilendirmez’’ diyor. Üstelik bu durum, üniversiteleri de bozuyor, asıl özelliklerini yok ediyor.
Ama sistemdeki bu büyük arızaya rağmen, sınava girecek olan gençlere yine de bir uyarıda bulunmak istiyorum.
Bu sınavı kazanamazsanız, bu sınava giremeseniz bile, hayat öyle çabuk sona ermiyor.
Hele bizim ülkemizde hayat öyle sürprizler hazırlıyor ki insana, değil dört yıl sonrasını, dört ay sonrasını bile kestirmeniz imkansız. İstedikleri bölüme giren, bitiren insanlar daha sonra büyük hayal kırıklıklarına uğrayabileceği gibi, istediği bölüme giremeyen hatta üniversiteye hiç giremeyenler arasından da daha sonra hayatını istediği gibi düzenleyenler çıkabiliyor.
Kısacası, pazar gününü bir karabasan, bir manialı yarış gibi beklemeyin.
Hayat bir sınavdan ibaret değil!
Paylaş