Paylaş
Bütün belediye vakıfları, halktan para emip bir siyasi partiye ya da belediyecilerinin ceplerine akıtmak için kurulmuyor.
İyi niyetle kurulmuş, ciddi sosyal görevler üstlenen vakıflar da var.
Mesela bir ilçede çevreyi feci şekilde kirleten fabrikalar olduğunu düşünün. Bunlardan belediyenin yasal yollarla alacağı vergi, çevreye yaptığı tahribatla kıyaslanmayacak kadar az.
Belediye yönetimi öfkeye kapılarak bir vakıf kurabilir. Fabrikaların tepesine binebilir. Onları vakfına ‘‘bağışta bulunmaya’’ zorlayabilir. Bu fonu da fabrikaların yaptığı tahribatın bir bedeli olarak görebilir. Bu fonları ilçedeki yoksul kesimin yararına kullanabilir.
Veya ilçedeki lokantaları basıp kapatmakla tehdit edebilir (mutfakta kurallara uygun olmayan bir ayrıntı bulmaktan daha kolay ne var?); kapıya mühür vurmamak karşılığında lokanta sahibinden ilçedeki belediye vakfına bir bağış kopararabilir.
Bir belediye yetkilerini kullanmakla tehdit ederek o kadar çok bağış toplayabilir ki!
Topladığı paraları sonra ‘‘hayırlı’’ bir iş için de kullanabilir.
* * *
İtiraf etmek gerekir ki sistem insanı böyle şeyler yapmaya zorluyor.
Tıpkı rüşvetin rüşvet olmaktan çıkıp bir tür gizli vergi, bir tür gelir paylaşımı haline gelmesi gibi.
Zaten korkutucu olan da bu.
Ama zorla toplanan bağış, hangi amaçla kullanılırsa kullanılsın, aslında haraçtır.
Haraç, en adaletsiz vergiden bile daha adaletsizdir.
Vergi sistemi kadar yaygın hale gelen haraç sisteminin en önemli ayağı vakıflar.
Vakıf ancak gönüllü bağışa dayalıysa bu haraç sisteminin dışındadır. Bir vakıf da ancak gerçek bir sivil toplum kuruluşuysa, yani devletle, hükümetle, yerel yönetimle bir ilişkisi yoksa, gönüllü bağış toplayabilir.
Bir belediyenin, bir devlet kurumunun, bir üniversitenin adını taşıyan, o kurumla şöyle ya da böyle ilişkisi olan bir vakıf, hangi ulvi amaç için çalışırsa çalışsın, topladığı bağışların ‘‘gönüllü’’ olduğunu iddia edemez.
Arkasında koskoca bir iktidarın korkutucu sopasını sallayan bir vakfa bağışta bulunmayı reddedin de görelim!
Paylaş