Paylaş
Perşembe günü Bakırköy'de Zuhuratbaba Muhtarı çete saldırısına uğradı.
Cumartesi günü Hüseyin Rahmi'nin Heybeliada'daki evi bir müze olarak halkın ziyaretine açıldı.
Ben bugün Hüseyin Rahmi'den söz etmek istiyordum. Büyük bir yazardı o. Üstelik kimsenin kolay kolay boy ölçüşemeyeceği bir İstanbul yazarıydı.
Bizim romancılar anlattıkları mahalle ve sokaklara öyle bir kişilik kazandırır ki, yarattıkları kahramanlar sönük kalır. Hüseyin Rahmi, o sıkı kadın düşmanı, benim hep bir kadın olarak düşündüğüm bu şehri öyle bir anlatmıştı ki!
Heybeliada'daki evi, o öldükten sonra kendi romanlarında bile tasarlayamayacağı kadar komik, acıklı maceralar yaşadı. Nihayet adını taşıyan lisenin öğretmenleri sayesinde kurtarıldı.
İşte ben bugün Hüseyin Rahmi'den, eskiden bir yazarlar cenneti olan adalardan söz etmek istiyordum.
Ama tam roman dünyasına girecekken gerçek dünya yakama yapıştı.
Zuhuratbaba'da dönen dolaplar aklımı karıştırdı.
Çocuk bahçesine çay bahçesi konduran kim?
Bu kaçak yer yıktırılınca muhtara ‘‘uyarı'' olarak saldıranlar kim?
Bakırköy Belediyesi'nin ANAP'lı yöneticilerini birbirine düşüren bu olayın arkasında hangi çıkarlar yatıyor?
Üstelik o parktan iki adım ötede bir başka çay bahçesi daha var. Mahalle halkı ondan da şikayetçi.
Niçin Zuhuratbaba çay bahçeleriyle doluyor? Bakırköy'de neler dönüyor?
Hüseyin Rahmi'den bahsetmek varken, bunlardan söz etmek ne tatsız değil mi? Ama insanın ağzının tadını kaçıracak o küçük İstanbul çeteleri hiç boş durmuyor ki!
Paylaş