Paylaş
Hiçbir ülkede hayat, devlet vergi toplayamıyor diye durmuyor. Boşluğu doldurarak, kendine başka kaynaklar bularak yoluna devam ediyor. Kaçınılmaz olarak bu yol biraz dolambaçlı ve eğri büğrü oluyor, o başka...
Hizmet olarak halka geri dönmesi gereken verginin yerini iki kaynak dolduruyor. Biri bağış, diğeri rüşvet.
Bu ikisi, vergiden bağımsız olarak her zaman var; ama devlet vergi toplayamaz hale gelince, kılık değiştirerek bu boşluğu da dolduruyorlar.
Hatta, iyinin sembolü bağışla kötünün sembolü rüşvet birbirinden kolay kolay ayrılamaz hale geliyor.
Eskiden, devletin birçok sosyal görevi yerine getirebildiği yıllarda da insanlar bağışta bulunurlardı. Ama çok klasikti bunlar. Bağış dendi mi akla üç şey gelirdi: Okul, hastane, cami!
Devlet parasızlaştıkça bağışlar çeşitlendi.
Örnek olarak bir fotokopi makinesini ele alalım.
Devlet kurumlarında genellikle fotokopi makinesi bulunmaz ya da bozulduğunda tamiri için kaynak yoktur.
Bir velinin çocuğunun okuduğu devlet okuluna bir fotokopi makinesi bağışladığını düşünelim. O çocuk o okulda okudukça fotokopi makinesinin bir rüşvet olup olmadığı belli değildir.
Bir şirketin kendi bölgesindeki Adliye'ye bir fotokopi makinesi bağışladığını düşünelim. O şirketin, o adliyeye işi düştüğünde fotokopi makinesi bir rüşvet olarak görülebilir.
Kısacası aynı fotokopi makinesi rüşvet de olabilir bağış da. Fakat bunun bir önemi yok. Önemli olan bir boşluğun doldurulması. Kimse bunu engelleyemez.
NOT: Fotokopi makinesi örneğini kafadan uydurmadığımı anlamışsınızdır herhalde. Gerçek hayattan ilham alarak yazdım...
Paylaş