Paylaş
Bir ilçe belediyesi dört yıl önce kadınlara bir bina tahsis eder. Aralarında sohbet etsinler, gönüllüler tarafından verilecek kurslara katılsınlar diye...
İşler fena gitmez. Gönüllü bir öğretmen İngilizce kursları vermekte, biçki-dikiş kursları düzenlenmekte, bir gönüllü hekim de kadın ve çocuk sağlığı konusunda sohbet etmek üzere gelmektedir.
Bütün bu kadınlar (gönüllüler de dahil) arasında zamanla güçlü bir dostluk ilişkisi doğar. Orada geçirilen birkaç saat, hepsi için bir soluk alma, dertleşme, öğrenme, gülme, ağlama, içini dökme zamanıdır.
Günün birinde bir kadın derneğinin üyeleri burayla ilgilenirler. Bir toplantı düzenlenir. Hanımefendiler yüksek ökçelerini takırdatarak, kollarının altında dev bir Atatürk resmiyle gelirler. Atatürk resmi duvara asılır. İçlerinden biri konuşma yapar.
Atılan nutuk, ilkokula giden çocuklarının işine yarayabilir belki. Ama onlar ne 8-9-10 yaşında birer çocuk, ne de geri zekalı ve tecrübeden yoksun birer dişi koyundur. Hanımları şaşkın ve sessiz dinlerler.
Hanımefendiler gitmeden önce gönüllü İngilizce öğretmenine bir de öğüt verirler: İngilizce öğretirken ‘‘satır aralarında’’, ‘‘hissettirmeden’’ Atatürkçülüğü de anlatmalı!
Kendisini de Atatürkçü olarak tanımlayan İngilizce öğretmeni öğüdü şaşkın ve sessiz dinler...
Bu olayla ilgili kişi ve yer adı veremiyorum.
***
Şimdi şu satırları okuyalım:
Son dönemlerde özellikle 'dinsel' nitelikli enformel örgütlenmelerden kaygı duyan bazı grupların, bu alanlarda yaşayanların 'sorun'larını gündeme getirmek ya da 'sorun'larını çözmek için örgütlendikleri ve yeni geliştirilen bazı 'sivil' modeller aracılığıyla bu alanlarda yaşayanlara kaynak transfer etmek için büyük çaba gösterdikleri de bilinmektedir. (...)
Bu alanlarda yaşayanların kendi 'sorunlarını' tanımlamalarıyla, 'dışardan' bakanların, 'onların sorunlarını' tanımlamaları arasında çok önemli farklılıklar olabilir. Bazı sivil toplum örgütlerinin yaptığı gibi, bazı orta sınıf değerlerini, bu alanlara 'kültür' olarak aktarmaya yönelik bazı çabaların, belki yerine ulaşması bile mümkün olmayacaktır.
Bu nedenle toplumda ve özellikle orta sınıf kentlilerde oluşan bu yeni enerjinin çok dikkatli olarak kullanılmasında yarar vardır. (...)
Bu satırları, dün de sözünü ettiğim, Prof. Dr. Sema Erder'in ‘‘75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık’’ adlı kitapta yer alan makalesinden aldım.
Paylaş