Paylaş
Tarihi camilerin bakımsızlığıyla ilgili yazdığım yazılardan sonra, İTÜ Mimarlık Fakültesi'nden Doç. Dr. Kemal Kutgün Eyüpgiller'den bir mesaj aldım. Dikkatimi Yapı Dergisi'nin Aralık sayısına çekiyordu.
Eyüpgiller'in İstanbul'daki çağdaş camilerle ilgili yazısının bir özetini bugün 6. sayfamızda okuyabilirsiniz.
Göreceksiniz: İstanbul, 20. yüzyıl mimarının damgasını taşıyan, tasarımıyla insanı yolda durdurup baktıran, özgün camiler açısından ne kadar züğürt! Devamlı yeni camiler yapıldığı halde, bunların hemen hemen hepsi 16. yüzyıl şaheserlerinin kötü birer taklidi. Neden?
Aynı dergide Karadeniz Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nden Araştırma Görevlisi Dr. Ömer İskender Tuluk'un yazısı bu sorunun cevabını arayanları biraz olsun aydınlatıyor.
Bu topraklarda cami tasarımı Anado-
lu'nun ilk camileri olan Diyarbakır ve Divriği'deki Ulu Camilerden 18. yüzyıl sonunda yeniden inşa edilen Fatih Camii'ne kadar sürekli gelişen, değişen, dinamik bir süreç izlemiş.
Her mimar kuşağı öncekilerden bir şeyler almış, mekanda ve yapıda yenilikler getirerek bir sonraki kuşağa aktarmış. 19'uncu yüzyılda bu canlı gelenek donuklaşmış, arayışlar tükenmiş.
Bundan dört yıl önce Aykut Köksal, Arredamento Dekorasyon Dergisi'nde Mimar Turgut Cansever'le bir röportaj yaparak cami mimarlığının modern Türkiye'de niye marazileştiğini soruyor. Cansever diyor ki:
‘‘Cumhuriyet dönemi modernist Türk mimarlığının programı içinde cami yer almıyor. Cami, mimarlığın dışında bırakılmış. Bu, Cumhuriyet'in modernist ideolojisinin dinle ilişkisi ile de bağlantılı bir durum.’’
Yani mimarlık eğitimi, ideolojik nedenlerle camiyi dışlıyor. Nitekim, Yapı Dergisi'nde 1992'de Gürhan Tümer'in yazdığı bir yazıda şu gerçekleri öğreniyoruz: İTÜ Mimarlık Fakültesi'nde cami üzerine yapılan son doktoranın tarihi 1950'li yıllar! Kendisi 60'larda bu fakültedeymiş, böyle bir doktora yapılmamış. Ege Üniversitesi'nde de 70, 80 ve 90'larda cami üzerine tek bir doktora projesi yokmuş. Dr. Ömer İskender Tuluk, kendisinin çalıştığı Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde de durumun farklı olmadığını söylüyor.
Yılda 1500 caminin yapıldığı bir ülkede üniversite nasıl böyle körleşir?
O halde, bugün etrafımızı saran ve hem mimarlık hem din adına insanı utandıran çirkin camilerden üniversiteler de sorumlu değil mi?
Paylaş