Paylaş
Gördüm ki, benim ‘‘oy kullanmak bir görev değil, haktır’’ şeklindeki tezim büyük yankı bulmuştu.
Eyvah, şimdi bu oy atmaz, diye korkan İlçe Seçim Kurulu, bana hakkımı rahatça kullanabilmem için her türlü imkanı sağladı.
Oy kullanacağım sandık, oturduğum apartmanın bahçesine kuruldu.
Daha ne yapsınlar? Evim de zemin katta olduğuna göre sabah kalk, camı aç, zarfı pencereden fırlat...
Ben de hakkımın bilincindeydim. Sabah 6.30'da kalktım. Önümde uzun saatler uzanıyordu. Gazeteye gidecek, diğer yüzlerce arkadaşım gibi sabahlara kadar çalışacaktım. Eve bir daha ne zaman döneceğim belli değildi.
Hemen bahçeye fırladım, sandık kurulu başkanı ve iki üye daha yeni gelmişlerdi. Bu arada size apartmanımızın yöneticilerinden de söz etmeden geçemeyeceğim. Çünkü onlar olmasa ben dün vatandaşlık hakkımdan büyük ihtimalle yararlanamayacaktım.
Sandık kurulunun kullanacağı masaları ve örtüleri onlar ayarlamışlardı. Kurul başkanı ve görevli polislere de öğleyin ikram etmek üzere yemeği hazır etmişlerdi.
Zaten aslını isterseniz sandığın bizim apartmanda kurulmasını da onlar sağlamışlardı. Yaşlı insanların yokuş inip başka bir sandıkta oy kullanmalarının ne kadar zor olduğunu anlatarak, gerekli yerlere başvurup, evimizin bahçesinin bu vatandaşlık görevi (hakkı) dolayısıyla halka açılmasını onlar sağlamışlardı.
Bununla da yetinmediler, sandık kurulu başkanına beni göstererek ‘‘bu kız gazeteci, işi var, önce o kullansın’’ dediler. Başkan kabul etti. Aslında bana iltimas geçmiş de sayılmazdı. Çünkü sandıklar kurulana kadar ben de bahçede bekledim. Sıranın birincisiydim.
Son defa kulübeden çıktığımda arkamda kuyruklar uzanıyordu.
Aynı durum bütün şehir için geçerliydi. Gazeteler ve televizyonlar oy kullanma işleminin uzun süreceğini o kadar çok yazmışlar, buna rağmen oy kullanmanın önemini o kadar vurgulamışlardı ki, insanlar sabahın köründe garajların, bahçelerin önünde yığılmışlardı.
Dün milyonlarca insan kuyruklarda saatlerce bekledi.
Kuyrukta beklemek kadar korkunç bir şey olamaz.
Acaba buna değdi mi? Göreceğiz.
Paylaş