Paylaş
Biz, dünyada ağaca olan düşkünlüğümüzle tarif edilecek bir millet değiliz. Buna karşılık manzaraya önem veririz. ‘‘Manzara’’ dediğimiz görüntü, ağacı kapsamaz; aksine, ağacı sık sık manzarayı kapatan bir engel olarak görürüz.
Son günlerde galiba İstanbullular değişti. Şimdi artık bu kadar ağaç düşmanı değiller.
Böyle düşünmemin bir nedeni, bugün manşetimizde yer alan haber. Bir ağacın kesilmesine bütün bir mahallenin hep beraber tepki göstermesi.
İkincisi, yeni Belediye Başkanı'nın her yeri donattığı poster ve afişler. ‘‘Bu bir dünya rekoru’’ diyor bu afişlerde. İnsan önce şöyle düşünüyor: Bu sahiden bir dünya rekoru olmalı. Çünkü, dünyanın hangi başka şehrinde bir belediye başkanı koltuğa oturalı henüz birkaç ay geçmesine rağmen kendisi hakkında bu kadar çok afiş bastırmıştır ki?
İnsan tam böyle düşünürken, afişin altında şu yazıları okuyor:
‘‘2.000.000 ağaç diktik.’’
İşte bu reklam bana halkın değiştiğini gösteriyor.
Demek belediye başkanı halkın ağacı sevdiğini düşünüyor. Aksi halde niçin her yere bu afişlerden yapıştırsın?
Politikacılar halkın nabzını tuttuğuna göre, halkın ağaç konusundaki duygularının değiştiğini, halk arasında ağaca karşı bir ilgi, bir sevgi doğduğunu kabul etmemiz lazım.
Şaka bir yana, ağaç tutkusu, ağacı kutsal olarak görme eğilimi, bütün şehirlilerin ortak yönüdür. Doğanın içinde yaşayan, onun bir parçası olan, bu nedenle de onu olduğu gibi kabul eden köylülerin aksine, kentliler için yeşillik, ağaç ve doğayla ilgili her şey, zamanla büyülü, kutsal, gerçekdışı bir hale bürünür.
Ağaca tapmaya, onu savunmaya, onu her an incinebilecek kırılgan, zayıf bir nesne gibi görmeye ve onun için gülüp ağlamaya başlamışsak, iyice kentlileşmiş, doğadan kopmuşuz demektir.
Hem iyi, hem kötü...
Paylaş