Paylaş
BUGÜN 16 Ağustos 1999’daki halime baktığımda ‘‘o zaman ne kadar saf ve ukalaymışım!’’ diye düşünüyorum.
Benim gibi olanlar, herhalde vardır.
Şimdi artık biliyorum:
Doğa insandan güçlüdür.
Sosyal, siyasi, ekonomik olaylar önemlidir ama, medeniyet gelişti diye doğal olaylar önemini kaybetmez.
Bütün telefonlar, bütün bilgisayarlar, bütün internet ağları bir gün aniden susabilir ve hepsi birden bir bardak suyun, bir çekicin, bir balyozun yerini tutamaz.
Yozlaşmanın bedeli sadece ahlaki çöküntü değil, beton çöküntülerdir.
Bilginin var olması yetmez, insanlar tarafından kullanılması gerekir.
HHH
Şimdi unutmak isteyenler ve istemeyenler olarak ikiye bölündük. Hangi kesim daha kalabalık bilmiyorum. Ama iki kesimde de aynı inançsızlık var.
İstanbul'un her yerinde gayriresmi tarihler anlatılıyor.
Şehrin batısında bir belde. Halkın bugün duyduğuna göre, 1938'e kadar burada bir askeri garnizon varmış. Ama toprağın sağlam olmadığı anlaşılmış, garnizon taşınmış ve buraya kimsenin yerleşmemesine karar verilmiş. 1981'de bu karardan geri dönülmüş ve civar yüksek evlerle dolmuş.
Yüksek Mimar Bülent Çetinor'un Mayıs 1981'de İlgi Dergisi'nde yayımladığı yazısı da ilginç.
Atatürk Florya'da bir köşk yaptırmak ister. Ama burada inceleme yapan bir Alman jeoloji profesörü ‘‘sahilin denize doğru kayma eğiliminde olduğunu, arazinin inşaata müsait olmadığını, hemen ağaçlandırılması gerektiğini’’ belirtir. Atatürk bunun üzerine köşkü denizin içine yaptırır.
Alman profesörün raporuna gelince: 1950'lerde bunun düzmece olduğu, halkın inşaat yapmaması için o zamanlar düzenlettirildiği söylenir. Ve inşaatlar başlar.
Verildiği, kaybolduğu söylenen raporlar, halk inşaat yapmasın diye düzenlettirildiği, halk inşaat yapsın diye düzenlettirildiği söylenen raporlar!
Hala söylenti, söylenti!
O gece en az 20 bin kişi öldü.
O da mı söylenti?
Paylaş