Paylaş
İSTATİSTİKÇİLERİN hayat beklentisi dedikleri ortalama yaşam süresi uzadıkça, yeni bir yaş grubu önem kazanıyor. Yaşı 70'in üzerinde olanların sayısı hızla artıyor. Arkadaşımız Savaş Özbey'in bir yaşlılar kulübü kurulmasıyla ilgili haberi (yan sütunlarda) bu yeni ihtiyacın artık farkedilmeye başlandığını ortaya koyuyor. Eskiden insanların çoğu 70 yaşını bile göremeden ölürken, yaşlılar ayrı bir toplum kesimi olarak düşünülmezdi. Sayıları çok azdı. İstatistiklere meydan okuyanlar, geniş bir ailenin, büyücek bir evin doğal parçasıydılar. Saygı görüyorlardı. Bazıları son nefesini verinceye kadar otoritelerini koruyordu. Torunlarını seviyor, şımartıyorlardı. Bazı takıntıları varsa ya da hafif bunamışlarsa, arkalarından sevgiyle karışık şakalar yapılıyordu. Ama bir ‘‘sorun’’ değildiler. Batı ülkelerinde yaşlıların aile dışına itilmesini ve yalnız kalmasını ayıplardık. Ama yavaş yavaş görüyoruz ki, bizim de hayat süremiz arttıkça, hayat şeklimiz değiştikçe, aynı mesele bizde de ortaya çıkıyor! Üstelik sorun çift taraflı. Bir yanda sağlıklı, diğer yanda ise sağlıksız yaşlılar var. Birinciler yavaş yavaş huzurevlerine alışmaya, çocuklarından, torunlarından bağımsız bir hayat sürmeye başlayacaklar. Bütün dertlerden, beklentilerden, hırslardan, mecburiyetlerden, baskılardan kurtulmuş olduklarını farkedecek, sırtlarından yük kalkmış gibi ferahlayacaklar. Hatta kendi aralarında örgütlenecekler, sosyal kulüpler kuracaklar, belki de bir gün haklarını arayan yeni bir baskı grubu olarak ortaya çıkacaklar! İkinci grup ise hepimizin ortak derdi. Özellikle de zihni melekelerini kaybedenler, Alzheimer gibi bir merkezi sinir sistemi hastalığına tutulanlar, hafızalarını her gün biraz daha paralanan eski bir elbise gibi parça parça yitirenler... Bugün annelerimizin, babalarımızın, yarın da belki bizim başımıza gelecek olan bu illete karşı mücadele etmek zorundayız. Yaşlılığın insan hayatında bir ızdırap değil, bir huzur dönemi olmasını diliyoruz.
Paylaş