Paylaş
İstanbul’un trafik sorunu yıllardır gündemden düşmüyor. Ancak alınan hiçbir önlem bu sorunu çözmeye yetmiyor.
Geçtiğimiz Cumartesi akşamı can yoldaşım Mercan ile hem biraz hava almak hem de pandemi günlerinin sıradanlığından bir gece olsun kurtulabilmek için, yemeğimizi genç yaşımdan beri üyesi bulunduğum İstanbul Yelken Kulübü Sosyal Tesisleri'nde yemeye karar verdik.
Fenerbahçe’deki tesislere gitmek üzere engelli bireylere hizmet veren Engelsiz Nakil Şirketi’nden bir araç istedik ve saat 19.00’da yola çıktık. Günlerden cumartesi olduğu için, yol haliyle biraz kalabalıktı. Ancak Feneryolu’ ndan Kalamış Caddesi’ ne indiğimiz anda trafiğin durma noktasında olduğunu gördük. Evet, o istikamete giden araç oldukça fazlaydı; ama trafiğin durma noktasına gelmiş olmasının nedeni bu değildi. Yol boyunca caddenin her iki tarafı park halindeki araçlarla işgal edilmişti. Bu yüzden yol caddenin geniş kısımlarında iki şeride, dar kısımlarında ise tek şeride düşüyordu. Sonuçta internete göre 4 dakikada, bana göre ise en fazla 15 dakikada varmamız gereken mekâna ancak 1 saat 15 dakikada, Saat 20.15’te ulaşabildik.
Spor kulüplerine ait sosyal tesislerin ve sayısız kafe ve restoranın yer aldığı bir semt Fenerbahçe. Bu yüzden cumartesi akşamları trafiğin biraz daha yoğun oluşu normal. Ancak yolun her iki tarafının park halindeki araçlarla işgal edilmiş olması normal değil. Bu kadar işlek bir caddeye neden park yasağı getirilmediğini bir türlü anlayamıyorum.
Ben trafik konusunda uzman bir kişi değilim. Ama trafik sorununu çözmek için biz vatandaşların da katkı vermeleri gerektiğinin farkındayım. Nasıl derseniz, kendimce şöyle açıklayabilirim:
Günümüzde pek çok şirket üst düzey çalışanlarına araç tahsis ediyor ve bu araçların masraflarını karşılıyor. Dikkat ederseniz, özellikle iki yaka arasındaki köprü geçişlerinde her arabada yalnızca bir kişi olduğunu görüyoruz. Oysaki aynı semtlerde yaşayan arkadaşlar aynı aracı paylaşabilirler. Ya da kendilerine özel araç tahsis edilmiş olsa bile, eğer gün içinde bu araca ihtiyaçları olmayacak ise şirketlerinin genel servisini kullanabilirler.
Bir türlü anlayamadığım bir diğer husus ise, herhangi bir engeli olmayan kişilerin neden toplu taşımayı kullanarak yarım saatte gidebilecekleri yere özel araçlarıyla bir buçuk saatte gitmeyi tercih ettikleri. Zira engelim beni en fazla köprü trafiğinde kaldığım zamanlar rahatsız ediyor. Çoğu zaman gideceğim yere geç kalmamak için, gereğinden çok daha önce çıkmak zorunda kalıyorum evden.
Bugünlerde basında en fazla yer alan konulardan biri de Küresel İklim Krizi. Kullanılan fosil yakıtların (kömür, petrol ve doğalgaz) ürettiği sera gazı ekolojiye büyük zarar veriyor. Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) ve uluslararası örgütlerin küresel sıcaklık artışına ilişkin hazırladığı rapora göre; pandemi nedeniyle karantina döneminde karbon salınımı %17 azalmış olsa da atmosferdeki uzun süreli gaz konsantrasyonları artmaya devam ediyor. Raporda küresel sıcaklık artışının gelecek beş yılda 2,7 santigrat derece yükselerek Sanayi Devrimi öncesindeki tehlikeli seviyelere ulaşılabileceği uyarısında bulunuluyor. Söz konusu olası artışın Paris İklim Anlaşması’ ndaki “küresel sıcaklık artışının 1,5 santigrat derecede tutulması” hedeflerini karşılamadığına dikkat çekiliyor ve iklim değişikliğinin “geri dönüşü olmayan” etkilerinin artmaya devam ettiği ifade ediliyor.
Demem o ki, yalnızca trafik sıkışıklığını önlemek için değil, küresel sıcaklığı arttıran fosil yakıt tüketimini azaltmak amacı ile de trafiğe çıkan araç sayısının azalmasına katkıda bulunmaya çalışmalıyız. Madem ki hepimiz aynı dünyayı paylaşıyor, aynı havayı soluyoruz; o zaman bu dünyada sürdürülebilir bir hayat için hepimiz el ele vermeli ve bunu sağlamayı başarmalıyız.
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş