Paylaş
Üç çocuklu orta halli bir ailenin en büyük kızıydım ben. Annem ve babam devlet memuruydu. Annem edebiyat öğretmeni olarak çeşitli okullarda görev yaparken, babam iş hayatının çoğunu Merkez Bankası’nda çalışarak geçirdi ve oradan emekli oldu.
İki kız kardeşim vardı. Biri benden yalnızca yirmi bir ay küçüktü -Neşe-, diğeri -Feyza- ile aramızda beş yaş fark vardı. Çocukluğumuzda, özellikle Neşe ile, sık sık kavga etmiş olmamıza karşın biraz büyüdükten sonra çok iyi anlaşmaya başladık ve birbirimizin en iyi arkadaşları olduk.
Neşe, Kadıköy Maarif Koleji’ni (şimdiki Kadıköy Anadolu Lisesi) bitirdikten sonra kısa bir süre çalıştı; ardından üniversite tahsili için Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti. Dayım ve yengem orada yaşıyorlardı. Neşe, onların yanında kalacak; gündüz çalışacak, akşamları da okula gidecekti. Ben o yıllarda yeni evlenmiştim. Bir yandan Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş.’nde çalışırken, diğer yandan da yükseköğrenimimi tamamlamaya uğraşıyordum. Üstelik çiçeği burnunda bir anneydim. Neyse ki, hem annem hem de Feyza kızımla yakından ilgileniyorlardı. Kızım Zeynep her ikisine de çok düşkündü.
Neşe, Amerika’ya gidişinden iki yıl sonra, tahsiline Boğaziçi Üniversitesi’nde devam etmek üzere geri döndü. Zeynep’in artık onu sarıp sarmalayan iki teyzesi vardı. Feyza ve ben ise çok özlediğimiz kardeşimize yeniden kavuşmuştuk. O tarihlerde annemlerle aynı apartmanda oturduğum için her iki kardeşimi de hemen her gün görebiliyordum.
Neşe, Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümünden mezun olduktan sonra, meslek olarak bankacılığı seçti. Önce İstanbul’da, ardından Bodrum’da ve İzmir’de çeşitli bankalarda çalıştı. O da benim gibi kas hastası olduğundan bir süre sonra her gün işe gidip gelmekte zorlanmaya başladı. Bu durumda en iyi çözümün evde çalışmak olduğunu düşünerek bankacılığı bıraktı ve mesleği ile ilgili kitapları tercüme etmeye başladı. Bu arada müstakbel eşi ile tanıştı ve bir süre sonra da evlendi.
Evlendikten sonra eşi ile birlikte Ayvalık’a yerleşti Neşe. Onu bir kez ziyaret etme şansım oldu. Çok mutluydu… Ve bu mutluluk beni de çok mutlu etmişti.
Bir süre sonra Neşe’ nin eşi belinden rahatsızlandı ve ağır kaldırması yasaklandı. Bunun üzerine tedavi için İstanbul’a geldiler. Bir ay süren tedavi sürecini benim evimde geçirdiler. O bir ay boyunca biz üç kardeş sık sık birlikte olduk ve birbirimizle daha da yakınlaştık.
Her sabah arardı beni canım kardeşim. Onun sesini duymadan güne başlayamaz olmuştum. Sonra bir gün, 19 Kasım 2014 tarihinde, onun sesini duymayı beklerken onu kaybettiğimizi öğrendim. İnanılır gibi değildi. Bir gün önce konuştuğum kardeşim artık yaşamıyordu. Bir melek gibi, sanki uçarak ayrılmıştı aramızdan.
Onu kaybetmenin yarattığı şoku atlatmaya çalışırken, eşinin geçirdiği rahatsızlığın Neşe’ nin yaşamının son günlerini paylaşabilmemize vesile olduğunu düşündüm. Hattâ bu rahatsızlığın bizi birbirimizle buluşturmak ve eski günlerimizdeki gibi yakınlaştırmak için ortaya çıktığına inandırdım kendimi.
Sevgili Neşe beş yıldır aramızda değil. Ama ben hâlâ her sabah onun telefonu ile uyandığım günlerde yaşıyorum. Her ne kadar O’nun bu dünyadan çok daha güzel bir yerde olduğuna inanıyorsam da, onu çok özlüyorum. Kardeş kaybına dayanmak çok zor. Dilerim yüce Allahım herkesi korur bu acıyı yaşamaktan.
Biz de yanına gelinceye kadar bulunduğun yerde rahat uyu Canım Kardeşim. Mekânın Cennet olsun...
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş