Ayşegül Domaniç Yelçe
Ayşegül Domaniç Yelçe
Ayşegül Domaniç YelçeYazarın Tüm Yazıları

Özlem

Merhabalar sevgili okurlar.

Haberin Devamı

Yaşamım boyunca beni en derinden etkileyen aşk filmini ilk kez izlediğimde takvimler 2005 yılını gösteriyordu. Eşim ve kızımla birlikte Dubai’ye uçuyorduk. Ve yolculara sunulan film seçeneklerinden biri de işte o filmdi…

Sonraki yıllarda defalarca yeniden, hiç sıkılmadan izlediğim bu filmin adı “Not Defteri – The Notebook –“ idi. 1940 yılında başlayan unutulmaz bir aşkın hikâyesini anlatan bu filmi gözyaşları içinde izlemiş, Dubai’ye ağlamaktan şişmiş gözlerle inmiştim. İşin tuhaf tarafı ise filmin hikâyesinin izleyiciyi bir yandan sarsacak ölçüde üzerken, diğer yandan o hikâyenin kahramanları olmaya özendirmesiydi. Film boyunca kahramanların gençlikleri ile yaşlılıkları geri dönüşlerle ustaca iç içe geçirilmişti. Bu geçişler izleyiciyi hayal gücünü çalıştırmaya zorluyor, giderek daha büyük bir merak uyandırıyordu.

Haberin Devamı

Alzheimer olan ve artık geçmişini hatırlamayan eşine her gün müşterek hayatlarından bir kesitin hikâyesini okuyarak onun anılarını canlandırmaya çalışan, aşkını hiç eskitmemiş bir adam vardı o filmde. Derin ve tutkulu bir aşk hikâyesiydi bu. Unutulamayacak bir aşk hikâyesi…

Ama bazen “olamaz” dediğimiz şeyler de olabiliyor. İnsanın başına gelen ani ve tahmin edilemez bir hastalık her şeyi değiştiriveriyor. Hayatınızla ilgili planlar yapıyorsunuz, tahminlerde bulunuyorsunuz… Sonra bir de bakıyorsunuz ki hiç aklınıza getirmediğiniz bir durumla karşı karşıyasınız…

Dün sevgili eşimin doğum günüydü. Tam altı yıldır birlikte kutlayamıyoruz bu özel günü. 2010 yılının son günlerinde rahatsızlanmış ve ne yazık ki ilerlemiş bir kanser vakası ile karşı karşıya olduğumuz saptanmıştı. 13 Nisan 2011 onun aramızda olduğu son doğum günüydü. Aradan bir ay geçtikten sonra, 14 Mayıs 2011’de kaybettik onu. Oysaki ben hep ondan önce öleceğimi düşünmüştüm. Böylece hem ben hiç yalnız kalmamış olacaktım, hem de benim fedakâr ve cefakâr eşim kendine yeni bir hayat kurabilecekti. O’nun, kısa bir süre için bile olsa, benimle paylaşamadıklarını paylaşabileceği bir hayat arkadaşına sahip olmasını yürekten istiyordum. Eşiyle uzun yürüyüşlere çıkabilmeli, dans edebilmeli, gidilecek yerin erişilebilir olup olmadığını düşünmesine gerek kalmaksızın seyahat edebilmeliydi. Bu O’nun hakkıydı. Kendisi hiçbir gün şikâyet etmemiş olsa da ben bu hakkı elinden almıştım O’nun…

Haberin Devamı

Ama olmadı… Bu dünyadan erken ayrılan O oldu… Bense altı yıldır yalnız başıma mücadele ediyorum hayatla. Ve her geçen gün daha çok özlüyorum O’nu.

“Not Defteri” filminin ana kahramanları düşledikleri gibi birlikte ölüyorlardı. Bu dünyayı gerçek hayatta çok az rastlanan böyle bir ölümle terk edebilmeyi istememek mümkün değil. Filmi izlerken, tabii ki, ben de böyle ayrılabilmeyi düşlemiştim fani yaşamdan. Ama olmadı işte… Sevgili eşim artık bedenen yanımda değil, ancak kalbimde yaşamayı sürdürüyor. Ve ben yaşadıkça, O da içimde yaşayacak… 13 Nisan, hayatımın sonuna kadar en önemli günlerden biri olacak benim için.

16. yaşımda hayatıma giren ve 59. yaşıma kadar beni hiç yalnız bırakmayan bu güzel adam için Tanrı’ya ne kadar şükretsem az… Umarım, bu dünyadan göçme vaktim geldiğinde, gittiğim yerde beni bekliyor olur…                                                                       

Haberin Devamı

Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…

Yazarın Tüm Yazıları