Paylaş
Biz üç kardeştik; bu Çarşamba sabahına kadar… Siz bugün bu satırları okurken , ben kardeşlerimden birini toprağa veriyor olacağım.
Biz Neşe ile ikiz gibi büyüdük. Aramızda yalnızca yirmibir ay vardı. O benim küçüğümdü. Çok kıskandık birbirimizi çocukluğumuzda, sonra herşey değişti. Birbirinin kıymetini çok iyi bilen, birbirlerini koşulsuz seven ve koruyup kollayan kardeşler olduk.
O da benim gibi kas hastasıydı. Ama hiçbir zaman bunu bir engel olarak görmedi kendisine. Hep çalıştı, ayakta kalabilmek ve ayakta tutabilmek için..
Solcuydu benim kardeşim. Yaşamı boyunca hep işçinin, fakirin, güçsüzün yanında oldu. Başarılı olamasa da, hep onların leyhine birşeyleri değiştirmek için uğraştı. Görüşleri yüzünden mesleğinde yükselmesi engellendi. Bu engellenme herzaman bedensel engelinden daha ağır geldi ona. Ancak hiçbir kuvvet düşüncelerini ve görüşlerini değiştirmesini sağlayamadı. Sandalyede oturan ama herzaman dimdik duran kardeşimle hep gurur duydum.
Hep çok sevdi etrafındakileri; çok da sevildi. Yalnızca insanları değil, tüm canlıları sevdi. Ayvalık kedilerinin annesiydi. Yalnızca biz değil Ayvalık’ın kedileri de öksüz kaldılar o gidince.
İki yıl önce oniki yıllık hayat arkadaşı ile evlenmişti. Bu ilişki gerçek sevginin hiçbir engel tanımadığının en büyük ispatıydı. Benim eşim ve onun eşi çok şey öğretti etrafımızdakilere. Biz ikimiz de çok şanslıydık. Çünkü meleklerimiz bizi bu dünyada buldu.
Kardeşim bir melek gibi yaşadı ve bir melek gibi uçtu gitti, biz onun uyuduğunu zannederken.
Bu dünya bir masal galiba. Birgün aniden sona eriveriyor herşey. O yüzden pek çok şeye masal bitmeden yetişmek zorundayız. Hiçbirşeyi ertesi güne ertelememeyi , günü yaşamayı bilmeliyiz. Özelllikle de sevgileri …
Güle güle güzel kardeşim. Umuyorum ki gideceğin yer buradan çok daha güzeldir. Dilerim düşünmek serbesttir orada. Ben yaşadığım sürece sen de benim kalbimde yaşayacaksın. Tekrar buluşacağımız güne kadar hoşçakal…
Paylaş