Paylaş
Gönül gözünün ne anlama geldiğini düşündünüz mü hiç? Ya da gönül gözünüzün açık olup olmadığını merak ettiğiniz oldu mu?
Kimileri “fiziksel bakışımız üzerinden bakıp da göremediğimiz kısmı görebilen tarafımızdır” diyerek tanımlıyor gönül gözünü, kimileri de “görünmeyen gerçeği gören kalp gözümüz” olduğunu söylüyor. Bir başka tanıma göre ise “dış görünüşe göre yargılara varmayı engelleyen vicdanlı göz”dür, gönül gözü.
Bu yaşıma gelinceye kadar hep açık tutmaya çalıştım ben, yargısız bakabilmenin anahtarı olduğuna inandığım gönül gözümü. Kimi zaman bun başardığımı düşündüm, kimi zaman ise hâlâ göremediğim bir şeyler olduğunu hissettim. Bu hep böyle devam etti, tıpkı bir med cezir gibi… Ta ki, geçtiğimiz Cumartesi’ye kadar…
Geçtiğimiz Cumartesi ne mi oldu? “Karanlıkta Diyalog Deneyimi Sergisi”ne davet edildim. Ve orada, “gönül gözü ile görme”nin gerçek anlamını keşfettim.
Ziyaretçilere, görme duyularını kullanmadan tamamen karanlık bir ortamda günlük yaşamlarını deneyimleten bir proje “Karanlıkta Diyalog”. Misyonu ise, tüm dünyada toplum tarafından dışlanmış veya ötekileştirilmiş insanların toplumsal hayata katılımlarını kolaylaştırmak. Hedef; farkındalığı yükselterek toplumdaki ötekileştirme duygusuna karşı tolerans yaratmak ve bu yolla da “biz” ve “onlar” bariyerlerini yıkmak.
Dünya üzerinde 130 kentte 7 milyondan fazla insana ulaşan Karanlıkta Diyalog (Dialogue in the Dark) deneyimi, Gayrettepe metro istasyonundaki Diyalog Sergi Alanı’nda buluşuyor İstanbullu ziyaretçilerle. Karanlıkta Diyalog'un başrol oyuncuları görme engelli rehberler. Onlar, 90 dakikalık parkurda, ziyaretçilerin dokunarak, koklayarak ve duyarak "yeni ve farklı" bir biçimde görmelerini sağlıyorlar. Kısacası, “Karanlıkta Diyalog” sergisi görmenin farklı biçimlerini sunuyor bizlere.
Ziyaretçiler sekizer kişilik gruplar halinde alınıyorlar sergi alanına. Zifiri karanlıktaki yolculuklarını görme engelli rehberleri aydınlatıyor sesi ile. Kimse nasıl bir yerde olduğunu bilmiyor. Beraberindeki yedi kişiyi göremiyor. Yol arkadaşlarını sesleri ile tanımaya çalışıyor her bir ziyaretçi. Hepsinin eline bir baston verilmiş, yollarını bulmalarını kolaylaştırmak için. Ama ben tekerlekli sandalyedeyim. Üstelik, nasıl bir ortama gireceğimi bilmediğimden, akülü sandalyemle gelmiş bulunuyorum. Manuel konuma geçebiliyor sandalyem, ama ağırlığı 140 kg. Üstüne bir de benim ağırlığımı eklersek, ediyor 200 kg. Yani, birinin iterek ilerletmesi oldukça zor bu sandalyeyi. Bana özel olarak görevlendirilen rehber “hiç sorun değil, ben hallederim” diyor. Birlikte, ikimize de çok özel ve farklı bir deneyim yaşatan anlamlı bir yolculuğa çıkıyoruz. Nasıl bir ortamda bulunduğumuzu bilmiyorum. Sandalyemin oraya buraya çarpmasından lâbirent gibi bir yerlerde olduğumuzu anlayabiliyorum yalnızca. Kendimi koşulsuzca bırakıyorum görme engelli rehberimin ellerine. Onun bir yere çarpmaktan korurcasına elimi kolumu kontrol edişi dönemeçte olduğumuzu söylüyor bana. Artık ona güveniyorum. Hem de çok… Ve İstanbul’u bir başka gözle, gönül gözümle deneyimlemeye başlıyorum. Rehberim yalnızca bana ayak olmakla kalmıyor; görmeyen gözleri, gönül gözümü o güne dek açamadığım ölçüde açabilmeyi başarıyor.
Karanlık bu sergide bir metafor olarak kullanılmış. Mesajı; “eğer diyalog varsa, karanlık diye bir şey yoktur”. Hepimizin birbirine ihtiyacı var. Bunu hiç unutmamalıyız. Allah'ın yarattığı her canlıyı sevgiyle kucaklayabilmeli, karşılaştığımız insanları gönül gözü ile görebilmeli, onların gönül kapılarını çalabilmeli ve kendi gönül kapılarımızı çalanlara açabilmeliyiz. Bunu başardığımızda, yaşamın farklı bir anlam kazandığını göreceğiz.
Hz. Mevlânâ’nın dediği gibi, “Dünya gözü ile bakan ''yüzü'' gönül gözü ile bakan ''özü'' görür!”.
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
Paylaş