Paylaş
17 Aralık 1998’de, Edirne’de, yedi çocuklu bir ailenin beşinci çocuğu olarak dünyaya geldi Z.K. Diğer kardeşlerinden biraz farklıydı. O, ailenin sağır ve dilsiz olan tek çocuğuydu. Babası yıllarca bir fırında çalıştıktan sonra cilt kanserine yakalandı ve emekliye ayrıldı. Annesi ise zaten çalışmıyordu. Küçük Z.K. yaşadığı şehirde işitme engellilere özel bir ilkokulda okuyordu.
2 Nisan 2012 tarihinde, Edirne Asayiş Şube Müdürlüğü’ne bir ihbar ulaştı. İhbarda, Yıkık Hamam olarak adlandırılan tarihi ve metruk bölgede, bir kız çocuğunun taciz edildiği bildiriliyordu. Taciz edilen çocuk, o dönemde 14 yaşında olan Z.K. idi. Polis önce Z.K.’yı emniyete götürdü, ardından üç şüpheliyi gözaltına aldı. Z.K. 2 Nisan’da üç öğretmeni ve bir psikoloğun hazır bulunduğu bir ortamda alınan ifadesinde, çeşitli kişilerin 10-20 TL vererek kendisiyle zorla birlikte olduklarını iddia etti. Aynı gün teşhis yapıldı; Z.K. üç kişiyi teşhis etti. Savcılık eldeki üç şüpheliyi ‘çocuğun cinsel istismarı’ savıyla tutuklanmaları için Sulh Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Ancak mahkeme, şüphelileri tutuksuz yargılanmak üzere serbest bıraktı. Bu arada, iki şüphelinin daha gözaltına alınması ile şüpheli sayısı beşe çıktı. Trakya Üniversitesi’nde yapılan incelemede Z.K.’nın ‘ruh sağlığının’ bozulduğu tespit edildi.
Savcılık bu aşamada, Çocuk Koruma Kanunu uyarınca Çocuk Mahkemesi’ne başvurarak Z.K.’yı koruma altına alması gerekirken bunu yapmadı; Z.K. aileye teslim edildi. Bu arada, Edirne’de yaşayan emekli hâkim Nilgün Kurtoğlu, Z.K.’yı ve ailesini hiç tanımadığı halde harekete geçti. 22 Mayıs’ta dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’e bir e-posta göndererek, çocuğun korunmasını istedi. Mesajında: “Bu çocuk sağır ve dilsiz. 50 yaş üstü beş kişi tarafından galiba bir yıl boyunca tecavüze uğramış. İlk duruşmada tüm sanıklar serbest bırakıldı. Çocuğun babası kanser hastasıymış. Kısacası çocuğun korunmaya ihtiyacı var. Sahip çıktığımız ve kurtardığımız her çocuk, yarınımızın güvencesidir. Sizin de aynı düşündüğünüzü biliyorum” diyordu. Ne var ki, Kurtoğlu’nun bu çabası sonuçsuz kaldı ve Z.K. korunma altına alınmadı. 3 Eylül 2012’de kustuğu ve burnundan kan geldiği için hastaneye götürüldü ve 14 haftalık hamile olduğu belirlendi. Yani, yasalar öyle gerektirdiği halde, korunma altına alınmadığı dönemde, Z.K. tekrar tecavüze uğramıştı; bu kez şüpheli sayısı 15’e yükseldi.
Z.K.’nın bebeği mahkeme kararıyla aldırıldı. Z.K.’ya cinsel saldırıda bulundukları iddiasıyla yargılanan 10 sanık, ilk duruşmada tahliye edildi. Devlet korunmasına alınan Z.K. bir başka şehirde bir yetiştirme yurduna yerleştirildi. Yukarıda özetlemeye çalıştığım bu dava geçtiğimiz günlerde sonlandı. 14 yaşındaki işitme engelli kıza tecavüzden tutuksuz olarak yargılanan 10 sanık, mahkeme tarafından önce, 17 ila15 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldı. Şöyle ki: “Edirne 2. Ağır Ceza Mahkeme heyeti dosyadaki delil durumu ve mağdur ifadesine göre, sanıklardan Necmettin Agun’u, Z.K.’ya ‘rızasıyla zincirleme şekilde cinsel istismarda bulunmak’ suçundan -küçük kızın ruh sağlığının bozulmasını da göz önüne alarak- 17 yıl hapis cezasına çarptırdı. Heyet, sanık Agun’un yargılama sürecindeki ‘iyi hali’ nedeniyle indirim uygulayarak bu cezayı 14 yıl 2 ay’a indirdi. Küçük kıza tecavüz etmekle suçlanan diğer sanıklara önce 15’er yıl hapis cezası veren mahkeme heyeti yine ‘iyi hal’ indirimi uygulayıp, cezaları 12,5 yıla indirdi.” Bugünlerde 18 yaşını tamamlayan Z.K. da yeniden ailesinin yanına döndü.
Z.K., ne yazık ki, ülkemizdeki ne ilk ne de son cinsel istismar vakası… Ancak burada benim anlamadığım bir husus var. Acaba, ‘rızasıyla zincirleme şekilde cinsel istismarda bulunmak’ ne anlama geliyor? ‘İstismar’ın bulunduğu yerde, ‘rıza’ söz konusu olabilir mi? Anlayamadığım bir diğer nokta ise, henüz reşit bile olmayan, daha da ötesi engelli bir kız çocuğuna yönelik bu kadar iğrenç bir suçu işleyenler, nasıl ‘iyi hal’ indirimi almış olabilir? Örneğin, mahkemeye takım elbise ve kravatla katılmak ‘iyi hal’ göstergesi midir?
Bana kalırsa bu konuda bir zihniyet değişikliğine gitmemiz ve bir eğitim seferberliği başlatmamız gerekiyor. Hem de hiç vakit kaybetmeden…
Henüz yetişme çağında olan küçücük bir kızın yok edilen hayatının karşılığı 14 ya da 12 yıl ile sınırlanabilir mi? Bence, bunu yeniden düşünmeliyiz…
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş