Paylaş
Dün, dünyalar tatlısı bir kız misafirimiz oldu. Kızımın Sabancı Üniversitesi’ndeki bir önceki asistanı Aslı… Halen Cornell Üniversitesi’nde Sanat Tarihi doktorası yapıyor. Bu nedenle, son iki senedir New York Eyaleti’nin kuzeyinde Ithaca şehrinde yaşıyor.
Sohbet sırasında kendisine engellilerin Amerika’daki yaşam koşullarını sordum. Oraya gittikten sonra kızım Zeynep ile birlikte yurtiçi ve yurtdışında geçirdiği zamanların farkında olmadan günlük düşüncelerini ne kadar etkilemiş olduğunu fark ettiğini, bu yüzden etrafına kendi gözlerinin yanısıra Zeynep’in gözleri ile de baktığını söyledi ve başladı anlatmaya:
“Yurtdışında yaşadığım süre boyunca engellilerin hayatın her alanına kendi isteklerince ve gönüllerince dahil olmalarını sağlayan pek çok detay dikkatimi çekti.
En başta engelli insanların kamusal alanlardaki varlıkları hemen fark ediliyor. Restoranlarda, süpermarketlerde, sokaklarda, toplu taşıma araçlarında, her yerde… Üzücü olan bu görünürlüğün sadece Türkiye’den gelen benim için farklı ve dikkat çeker olması.
Toplu taşıma araçlarının hepsi engellilerin ihtiyaçları düşünülerek tasarlanmış.
Görme engelliler için hemen her sokak ve kaldırımda hissedilebilir yüzey uygulaması mevcut.
Hizmet köpekleri (service dogs) her iş yerine, konser ve sinema salonlarına kabul ediliyor. Diğer evcil hayvan kısıtlamaları bu harika hayvanlar için geçerli değil.
Okullar da aynı şekilde. Engelli öğrenciler eğitimlerini akranları ile birlikte, aynı rahatlık ve kolaylıkla alabiliyorlar. Erişilebilir olmayan tek bir okul bile yok.
Bütün iş yerleri engelliler için erişilebilirlik şartlarını sağlamak zorunda. Bu şartları sağlamayan hiçbir (küçük ya da büyük) iş yerine rastlamak mümkün değil.
Büyük süpermarketlerde fiziksel kısıtlamaları olan müşteriler için önü sepet şeklinde olan akülü arabalar mevcut. Yaşlılar ve engelliler markette bu araçlarla reyonlar arasında kolaylıkla gezip alışverişlerini yapabiliyorlar.
Yaşadığım yerde çoğu işyeri ve ofis alanı iki veya üç katlı eski evlerin dairelere dönüştürülmesi ile oluşturulmuş. Bu yerlere sonradan eklenen rampalar da şimdiye kadar alıştıklarımdan oldukça farklı. İnanılmaz hafif bir eğime sahip olan bu rampalar insanlar tekerlikli sandalyeleri bu rampalarda rahatlıkla itebilsin diye değil, tekerlekli ve akülü sandalye kullanan insanlar başkalarına ihtiyaç duymadan kendileri rahatlıkla binaya erişebilsin diye var.
Son olarak da şehirlerarası seyahatte yaşlılar yanlarında refakatçi olmadan çok uzak mesafeleri kat edebiliyorlar. Peronda indikten sonra kendilerini elektrikli araçlar bekliyor. Görevliler seyahat eden kişinin eşyalarını alıp bu araca yükleyip kendisini kolaylıkla istasyona taşıyorlar.”
Medeniyet işte bu olsa gerek. Herkesin tüm olanaklardan eşit ölçüde yararlanabildiği bir çevrede yaşıyor olmak…
Yukarıda yazılanların bir gün güzel Türkiyemiz için de geçerli olduğunu görebilmek en büyük hayalim. Umarım, bu hayalimin gerçeğe dönüşmesi çok uzun zaman almaz.
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş