Paylaş
“Hayat, biz planlar yaparken başımıza gelenlerdir” diye bir söz vardır, sanırım hepiniz bilirsiniz. Bilmem, kaç kez doğrulandı bu söz benim hayatımda. Geçtiğimiz hafta yaşadıklarım, bu sözün tam olarak gerçeği yansıttığını bir kez daha gösterdi bana.
Doktorlarım uzun süreden beri endoskopi ve kolonoskopi yaptırmamı öneriyorlardı. Ancak yakın zamana değin bu işlem için uygun bir vakit bulamamıştım. Zira bağırsakların kolonoskopi için hazırlanması -benim için- evde çok zor olacağından, bu işlem için hastaneye yatmam gerekiyordu.
Geçtiğimiz hafta omurga ameliyatım ile ilgili kontrol filmleri çektirmek üzere zaten hastaneye gidecektim. Bu fırsattan yararlanarak uzun zamandır aklımı meşgul eden endoskopi ve kolonoskopi işlemlerinden kurtulmak istedim. Salı günü hastaneye yatacak, film çekimlerinin ardından kolonoskopi için hazırlanmaya başlayacaktım. Çarşamba sabahı endoskopi–kolonoskopi işlemleri uygulanacak ve aynı gün akşamüzeri eve dönecektim. Böylece Perşembe günü, Cuma günü yayınlanacak köşe yazımı kaleme alabilecektim.
Plan buydu… Ancak ne yazık ki böyle işlemedi. 23 Ağustos Salı sabahı, söylediğim gibi, Koç Üniversitesi Hastanesi’ne yattım. Salı sabahı gerekli filmler çekildi, ardından kolonoskopi için hazırlık işlemleri başlatıldı. Akşam erkenden uykum geldi. Sanırım, saat 21.30 sularında uykuya daldım. Ertesi gün akşamüzeri uyanır gibi oldum. Yoğun bakım servisindeydim. Ağzımın içinde canımı çok acıtan bir aparey vardı. Konuşmam olanaksızdı. Hoş aparey olmasa da sesim çıkar mıydı bilmiyordum. O kadar kurumuştu ki ağzım… Karşımda kızım oturuyor ve beni uyanık tutmaya uğraşıyordu. Onu görünce şaşırdım. Niye gelmişti? Ben o gün eve dönmeyecek miydim? Akşam saatlerinde, tam olarak kendime gelemesem de, gözlerim biraz daha açıldı. Sırayla bütün doktorlarım ziyaretime geldiler. Ağzımdaki aparey çıkartıldı. Sesim tamamen kısılmış olduğundan bir süre hiç konuşamadım.
Çarşamba gecesini de yoğun bakımda geçirdikten sonra, ertesi gün beni odama çıkarttılar. Neden yoğun bakım servisinde uyandığımı ancak o zaman anlayabildim. Omurga ameliyatımdan beri geceleri, daha rahat nefes alabilmek için, Bipap Solunum Cihazı kullanıyordum. Ancak, nadiren de olsa, cihaza bağlanmadan uyuduğum günler de oluyordu. Bu nedenle, yalnızca bir gece hastanede kalacağımı düşünerek cihazı yanıma almamıştım. Büyük ihtimalle bu yüzden, Salı gecesi nefesim durma noktasına gelmiş ve oldukça uzun süreli bir bilinç kaybı yaşamışım. Ağzımdaki aparey bu yüzden takılmış ve hemen yoğun bakım servisine indirilmişim. Sabah nefesimin biraz düzelmiş olduğunu gören sevgili doktorum Müjdat Zeybel, zaten yarı baygın olmamın avantajından yararlanarak, endoskopi-kolonoskopi işlemlerini beni ameliyathaneye göndermeden bu serviste gerçekleştirmiş. Kendisine yürekten teşekkür ediyorum.
Sonuç olarak, midemde ve bağırsaklarımda önemli bir rahatsızlık görülmedi. Ancak vücudun yeterli oksijen alamadığı ve bu nedenle kandaki karbondioksit oranının yükseldiği belirlendi. Bipap cihazının yanına bir de oksijen konsantratörü eklendi. Geceleri her iki cihazı birlikte kullanmam gerekiyor. Doktorlar böyle bir olayın hastanede başıma gelmesinin benim için bir şans olduğunu söylediler. Aynı durumu evde yaşayacak olsaymışım, müdahale edilmesi çok zor olabilirmiş. Yani, “her şerde bir hayır vardır”…
26 Ağustos Cuma öğleden sonra hastaneden taburcu oldum ve eve döndüm. Ancak, ne yazık ki, o günkü köşem boş kalmış oldu. Planlarımda yer almayan, hiç istemediğim bu durum için sizlerden özür diliyorum. Koç Üniversitesi Hastanesi’nin yaşadığım bu talihsiz süreçte yanımda olan tüm doktorlarına ve hemşirelerin de teşekkür ediyorum.
Umarım, yaşadığım son tatsızlık olur bu.
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş